19 Mart Operasyonu ve Güven Kaybı: Kritik Sonuçlar
ÖZET
Daha önce yayınlanan “19 Mart 2025 Operasyonu Sonrası Türkiye’de Durum Tespiti”[1] başlıklı makalemde 19 Mart Operasyonu sonrası Türkiye’de oluşan durumun tespitini, özellikle ekonomik sonuçlarına odaklanarak detaylı bir şekilde analiz etmiştik. Bu makalede ise daha çok geçen süre zarfında yaşanan gelişmeler ve sonuçları ele alınmıştır. Operasyonun neden olduğu güven kaybı ve belirsizliğin ekonomik göstergeler üzerindeki olumsuz etkisi, veriler ışığında tartışılmıştır.
Sürdürülebilir iyileşmenin sağlanması için siyasi tansiyonun ortadan kalkması gerekliliği vurgulanmıştır. İçerde operasyonun yarattığı istikrarsızlık henüz durulmamışken, dışarıda patlak veren İsrail-İran savaşının krizi daha da derinleştirmesinden endişe edilmektedir.
19 Mart Operasyonu ve Güven Kaybı: Kritik Sonuçlar
I. Giriş
Türkiye’de, 19 Mart 2025 operasyonu sonrası krizle mücadelenin kazanımları silinmiş, süreç neredeyse başa dönmüş durumdadır. Tabanda muhalefet partileri arasında konsolidasyon gün geçtikçe artıyor. Yaşanan güven kaybı nedeniyle yabancı çıkışları, yerel yatırımcıların ülke dışına kaçışı, ekonomide krizin derinleşmesine yol açıyor.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası, uygulanan politikalar nedeniyle eleştiriliyor ve ülkede yaşanan ekonomik krizin tek sorumlusu olarak gösteriliyor. Oysaki yaşanan krizin daha da derinleşmesinin nedeni, tamamen siyasi odaklı 19 Mart operasyonu sonucu güven ortamının yok edilişi, buna ilaveten son günlerde yaşanan İran-İsrail çatışmasının yarattığı dış şok neticesinde beklentilerin kötüleşmesidir.
II. Rasyonel Programın Eksik Yönleri
Doğrudur, uygulanmakta olan programın eksik yönleri var. Örneğin; üretim ayağının yeterince vurgulanmaması, fırsatçı fiyatlamanın denetim yetersizliği nedeniyle yüksek boyutlara ulaşması, kamu kesiminde tasarrufun gerçekleştirilememesi, TL’nin aşırı değerlenmesi sonucu Türkiye’nin dış piyasalarda rekabet gücünü kaybetmesi, Merkez Bankası’nın bağımsızlığının gerçekleşememesi, kamu ihale yasasının düzeltilmemiş olması, TÜİK verilerinin gerçekçi zemine oturtulamaması, gibi. Ülkenin yap-işlet-devret (YİD) modeliyle inşa edilen yapıları önemli bir karadelik olmaya devam ediyor.
Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nca hazırlanan Orta Vadeli Plan (OVP), YİD modeliyle inşa edilen yol, köprü, tüneller için 2025-2027 dönemi için 328 milyar TL, sadece 2025 yılı için ise 94,6 milyar TL ödeneceğini öngörmüştür. Millet Bahçeleri diğer bir israf kaynağıdır. 2025’in ilk 5 ayında millet bahçeleri için 1,9 milyar TL kamu kaynağı kullanılmıştır. Güven kaybı nedeniyle dışardan doğrudan yatırım gelmemekte, gelen de kaçmaktadır. Yerli üretim tesisleri de yüksek maliyet nedeniyle yurt dışına taşınıyor. Örneğin tekstil sektöründe birçok şirket fabrikalarını başka ülkelere taşımış durumdadır. Yeşim Tekstil, Eroğlu Tekstil bunlardan yalnızca ikisi olarak kayda geçmiştir. Sadece finansman maliyetine bakacak olursak, %55 faiz ile 1 yıl vadeli, 3 ayda bir faiz ödemeli kredinin şirkete maliyetinin %74’e yakın olduğu hesaplanıyor. Bu gibi nedenlerle örneğin tekstil sektöründe Mayıs 2025 itibarıyla kapasite kullanım oranı %68,5 ile dip yapmış durumda.
III. Sıcak Para Akışı
Sıcak para akışı da olumsuz etkilenmiş durumda. 35 milyar doları aşan carry-trade pozisyonları, 19 Mart operasyonu sonrası 20 milyar dolara kadar geriledi. Carry -trade’de çok kısa vadeli girişler ağırlık kazanmış durumdadır. Örneğin perşembe giren pazartesi günü 3 günlük swap faizi kazancıyla çıkıyor. Aslında TCMB’nin pozitif reel faiz politikası carry-trade’de kazancı destekliyor, carry-trade’e ilgiyi canlı tutuyor.
IV. Merkez Bankası Rezervleri
18 Mart 2025-6 Mayıs 2025 tarihleri arasında 57 milyar dolar rezerv kaybı gerçekleşmiştir. Aslında bu gelişme büyük ölçüde 19 Mart operasyonunun yarattığı güven kaybı nedeniyle yabancı sermayenin çıkışı, içeride ise dolar yönünde para ikamesinin artması sonucudur. Elbette, döviz kurunu tutma çabasıyla yapılan müdahalelerde de dolar satışı gerçekleşmiş durumdadır.
Mayıs 2025 sonlarına doğru yabancı çıkış furyasının sakinleşmesi sonucu döviz talebinde yaşanan durgunluk, Merkez Bankası’na rezervlerini yeniden güçlendirme imkânı tanıdı. Kur Korumalı Mevduat (KKM) hesaplarında devam edegelen düşüş bu sürece katkı sağlamaktadır. TCMB Başkanı Fatih Karahan, dolarizasyonu engellemek için uygulamaya konulan KKM hesaplarının neden olduğu zararın 833 milyar TL olduğunu ifade etmiştir. 18 Ağustos 2023 tarihinde 3,4 trilyon TL ile zirve yapan KKM hesapları düşme eğilimine devam etmektedir. 30 Mayıs itibarıyla bakiye 576,2 milyar TL’dir.
2 Mayıs 2025 haftasında13,8 milyar dolara kadar gerileyen swap hariç net rezervler; 12 Mayıs 2025’te 18,1; 16 Mayıs haftasında 20,4; 23 Mayıs haftasında 28,4; 5 Haziran haftasında ise 32,5 milyar dolara yükseldi. Rezervlerdeki erimeyi frenlemek için Merkez Bankası ihracatçı döviz girişlerinde zorunlu bozdurma oranını yüzde 25’ten 5.5.2025-31.7.2025 tarihleri arasında geçerli olmak üzere, yüzde 35’e yükseltti.
V. Faiz Artışı ve Durgunluk
Enflasyonun talep kökenli olduğu durumlarda faiz artışı gerekmektedir. Ancak faiz artışlarının ekonomiyi durgunluğa sürüklediği de bir gerçek. Nitekim Türkiye özelinde de korkulan olmuştur. TÜİK verilerine göre 2025’in ilk çeyreğinde GSYİH yıllık bazda yüzde 2 büyümüştür. Ancak büyüme eğitim-sağlık ve sosyal hizmetlerde yüzde +0,3, hizmet sektöründe yüzde +1,3, bilgi ve iletişimde yüzde +6,1, inşaatta yüzde +7,3 düzeyinde olurken, imalat sanayiinde yüzde -2,4, tarımda yüzde -2, sanayide yüzde -1,8 olarak gerçekleşmiştir. Tarımda işlenen toprağın 23 milyon hektardan 20 milyon hektara düştüğü ifade edilmektedir. Tarım ve sanayide büyümenin eksi bölgede olması endişe vericidir. 19 Mart operasyonunun etkisi ancak ikinci çeyrekten itibaren görülecektir. 2025’in ikinci çeyreğinde yavaşlamanın artması beklenmektedir.
Artan maliyetler şirketleri dar boğazlara sürüklemektedir. Konkordato ilan eden ve iflas eden şirket sayısı giderek artmaktadır. 2024 yılı boyunca konkordato ilan eden şirket sayısı 1723’e yükselmiştir.132 şirket için iflas kararı verilmiştir. 2025 yılının ilk 4 ayında ise iflas eden şirket sayısı 53’tür. TÜİK İşgücü İstatistikleri’ne göre geniş tanımlı işsizlik Nisan 2025 itibarıyla yüzde 32,2’ye yükselmiştir. DİSK-AR gerçek işsizliğin 13 milyona dayandığını ifade etmiştir. İstihdam alanında görülen bu gelişme durgunluğun diğer bir göstergesidir.
VI. Hazine’nin Faiz Yükü
Faizlerdeki artış Hazine’nin faiz yükünü de ağırlaştırmaktadır. 2020’de devletin faiz harcamaları 142,4 milyar TL iken 2024 yılında 1,35 trilyona yükselmiştir. 2020-2024 arasındaki 5 yılda faize toplam 2,7 trilyon TL harcanmış, 2025’in ilk çeyreğinde bütçenin faiz yükü 545 milyar TL’ye ulaşmıştır. Mayıs 2025 itibarıyla kamu kağıtlarına ödenen reel faiz yüzde 10 civarındadır.
Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın 10 Haziran 2025 tarihindeki 3 tahvil ihracında 97,9 milyar TL borçlanılmıştır. Bono ihalesinde basit faiz ortalama yüzde 44,5, sabit kuponlu ihalede ise yüzde 34,85 seviyesinde oluşmuştur.
VII. Kredi Garanti Fonu
Büyümede öngörülen yavaşlamaya karşı, Merkez Bankası’nın ikinci Enflasyon Raporu açıklamasının ardından Kredi Garanti Fonu’na (KGF) yeniden işlerlik kazandırılacağı açıklaması geldi. Fon, teminat yetersizliği nedeniyle kredi alamayan KOBİ ve KOBİ dışı işletmelere kefil olarak finansmana erişimine destek olmak amacını gütmektedir. KGF paketi sınırlı büyüklüktedir; çünkü aşırı bir kredi büyümesi parasal genişlemeye neden olacak bu da dezenflasyon sürecine zarar verecektir. KGF, kredinin en çok yüzde 80’ine kadar kefil olmaktadır. Kredi Garanti Fonu A.Ş.; TOBB, KOSGEB, TESK, TOSYÖV, MEKSA ve 21 bankanın ortak olmasıyla 278.438.892 TL tutarında sermaye ile kurulmuştur. Hazine, EUR Avrupa Yatırım Fonu, BTC Co. gibi kuruluşların kontrgarantisi mevcuttur.
VIII. Türk Borç Sermaye Piyasası (Debt Capital Market-DCM)
Türk Borç Sermaye Piyasası yatırım bankacılığında önemli bir yer tutmaktadır. DCM, şirketlerin veya hükümetlerin sermaye toplamak veya kâr etmek amacıyla borç alıp sattıkları yer oluyor. Türkiye’deki iç piyasadaki istikrarsızlığa ve ABD’nin gümrük vergilerini arttırmasıyla küresel boyutta yaşanan dalgalanmalara rağmen, DCM büyümeye devam etmektedir. 2025-2026 yıllarında piyasanın 500 milyar doları aşması beklenmektedir. 2025’te toplam DCM ihraçlarının yüzde 76,5’i TL, geri kalanın büyük kısmı dolar cinsinden olmuştur.
IX. Dezenflasyon
Dünya petrol fiyatlarının düşük seyretmesi dezenflasyon sürecini destekledi. 19 Mart krizi nedeniyle sıkılaşan para politikası, mal fiyatlarındaki artışı sınırladı. Sonuçta TÜİK’in tartışmalı enflasyon rakamlarında dezenflasyon belirginleşti. Yıl sonu TÜİK-TÜFE’nin yeni bir kriz yaşanmaması durumunda yüzde 30 civarında olacağı tahmin ediliyor. Aylık enflasyonun Mayıs sonrası yüzde 1,65 düzeyinde seyretmesi halinde hedef olarak benimsenen yüzde 29 tutturulabilecek. Ancak dezenflasyon sağlansa bile faizlerde düşüş riskli, çünkü yavaşlayan hatta durma noktasına gelen döviz girişleri olası bir faiz indiriminden olumsuz etkilenecektir. Türkiye’nin ise bu dövize çok ihtiyacı var.
X.Rasyonel Politikanın Hedefleri Arasında Çelişki
Benimsenen “rasyonel politika” uygulaması; fiyat istikrarı, büyüme, istihdam, bütçe dengesi ve cari denge sorunlarına eğilmek zorundadır. Ancak birinin düzeltilme çabası diğer bir hedefi olumsuz etkileyebilmektedir. Örneğin fiyat istikrarı için talebin kısılması, bunun için de faizlerin arttırılması gerek. Ancak bu uygulama büyüme ve işsizlik oranını olumsuz etkilemektedir.
Kurun göreceli satın alma gücü paritesi paralelinde artmasına izin verilmemesi sonucu TL aşırı değerli hale gelmiştir. Bu durum ihracata konu olan ürünlerin dış piyasalarda rekabet gücünü kaybetmesi nedeniyle ihracatı ve dolayısıyla dış ticaret ve cari işlemler dengesini olumsuz yönde etkilemiştir. 2025’in ilk çeyreğinde mal ve hizmet ihracatı yüzde 0,01 azalmış, ithalat ise yüzde 3 oranında artmıştır. Bütçe açıkları ve talebin frenlenmesi için mali disiplinin şart olduğu bir ortamda, Türkiye’de kamu sektöründeki israf önlenememektedir.
Uzun süredir devam edegelen enflasyonla mücadele olumlu sonuçlar vermeye başlamışken, tamamen siyasi nedenlerle gerçekleştirildiği kanısı genel kabul gören 19 Mart operasyonu, bütün kazanımları silip süpürmüştür. Toplumun göğüslemek zorunda kaldığı bunca fedakârlık boşa gitmiştir.
XI. Sonuç
Siyasi tansiyon ortadan kalkmadıkça, hak-hukuk-adalet-demokrasi-özgürlük konularında mesafe katedilmedikçe ekonomide sürdürülebilir bir iyileşme elde etmek mümkün olmayacaktır. Faizlerdeki düşüş ancak dezenflasyon sürecinin devamı ile mümkün olabilir. Rezerv kaybının önlenmesi ise ancak döviz talebini yaratan zemin düzeltilirse gerçekleşebilir. O da siyasi istikrarın sağlanması ve güven ortamının iyileşmesine bağlıdır. Operasyon öncesi 300’ün altında seyreden Kredi Risk Primi (Credit Risk Swap (CDS)), operasyon sonrası 300’ün üzerine çıkmış, 11 Nisan 2025’te 371 baz puanı görmüştür. 14 Haziran 2025 tarihinde 5 yıllık CDS puanı 291 baz puana gerilemiş durumdaydı. Yüksek seyreden CDS puanı, ülke dışında güven ortamının henüz oluşmadığına işaret etmektedir. 13 Haziran 2025’te patlak veren İsrail-İran savaşının, petrol fiyatlarını yükselttiği gibi CDS puanını da yükseltmesinden endişe duyulmaktadır. Merkez Bankası’ndan faiz indirimi beklenmektedir. Ancak siyasi kriz ve dış şoklar sürerken, güven ortamı henüz oluşmamışken, faizde düşüş, döviz atağı riski taşımaktadır.
13 Haziran 2025’te başlayan İsrail-İran savaşının yarattığı dış şok nedeniyle Brent petrol fiyatı 75 dolara yükselmiştir. Çatışmanın devamı halinde fiyatın daha da yükselmesi beklenmektedir. Ekonomi yönetiminin 2025 sonu enflasyon hedefini (%29) tutturması zor görünüyor. Bütçe açığının da hedeften sapması kuvvetle muhtemel. 2025 sonu için açığın milli gelire oranı yüzde 3 olarak hedeflenmişti. Faiz harcamalarının beklentilerin üzerinde gerçekleşmesi, kamuda tasarrufun sağlanamaması, bütçe açığını büyütmektedir. Temmuzda beklenen kamu zamlarına karşın açığın hedefin üzerinde gerçekleşmesi beklenmektedir. Yaşanılan süreçte, uygulanmakta olan enflasyonla mücadele programının iç ve dış şoklara karşı dayanma gücü test ediliyor denilebilir. İçeride 19 Mart operasyonunun etkileri devam ederken, dünya genelinde İran-İsrail savaşının yarattığı belirsizlik, kur-borsa-tahvil piyasalarında hareketliliğe neden olabilecektir.
Yüksek faize rağmen yüksek seyreden enflasyon, gelir dağılımını olumsuz yönde etkilemekte, yoksullaşma giderek artmaktadır. BDDK verilerine göre bankalardaki mevduatın yüzde 78’inin hesapların sadece yüzde birlik kesimine ait olduğu görülüyor. Bu da gelir dağılımı yanında servet dağılımındaki eşitsizliğin boyutuna da işaret ediyor. Ülkede yaşanan istikrarsızlıktan istifade eden dış mihraklar; Kıbrıs, kıta sahanlıkları, hatta Lozan defterlerini yeniden açma cüretinde bulunuyor. Yanlış göçmen politikası nedeniyle ülkenin demografik yapısı hızla bozuluyor.
Demokrasiye, Cumhuriyetin ilkelerine sahip çıkılması, hak-hukuk-adalet-özgürlük-bilimsel eğitim-çevre konularında ödün verilmemesi, parlamenter sisteme geri dönüşün sağlanması, gelir dağılımındaki eşitsizliğe bir çare bulunması, yapısal reformun bir parçası olarak Devlet Planlama Teşkilatı’nın yeniden hayata geçirilmesi ve tarım, hayvancılık, işgücü gereksinimi alanlarında ileriye dönük hedefler belirlemesi, ülkenin savaştan uzak tutulması, ekonomi biliminin ilkelerine uyulması ve buna bağlı olarak kurumsallaşmaya önem verilmesinin, iktidarların dikkate alması gereken konular olduğunu düşünüyorum.
Bu yazıda ifade edilen görüşler yalnızca yazara aittir; KAPDEM’in kurumsal duruşunu, editoryal görüşünü ve/veya politik tutumunu yansıtmayabilir. KAPDEM, yayınladığı içerikler aracılığıyla farklı perspektiflerin ifade edilmesini teşvik eder, ancak bu içeriklerde kullanılan bilgi ve üretilerin fikirlerin tüm sorumluluğu yazarlarına aittir.
The views expressed in this article are solely those of the author and may not reflect the institutional stance, editorial perspective, and/or policy orientation of KAPDEM. While KAPDEM encourages the articulation of diverse perspectives through its published content, it bears no responsibility for the information and intellectual output presented therein; all responsibility lies with the respective authors.
Kaynakça
[1] Prof. Dr. Nur Keyder, 11 Haziran 2025, “19 Mart 2025 Operasyonu Sonrası Türkiye’de Durum Tespiti,” Kamu Politikası, Devlet Yönetimi ve Toplumsal Gelişim Merkezi (KAPDEM), Ankara, Türkiye: https://kapdem.org/19-mart-2025-operasyonu-sonrasi-turkiyede-durum-tespiti/