Türkiye’deki Orman Yangınları Üzerine: Ne Yapmalı? Nerden Başlamalı?

Yazar: Hıfzı Deveci

ÖZET

Türkiye’de 2025 yılında gerçekleşen orman yangınları, çok sayıda can kaybının yanında büyük miktarda orman alanının yok olmasına ve ağır maddi zarara yol açtı. Yangınlar 2025 yılı için bitti gibi görünüyor; ama gelecekte olmayacak da diyemeyiz, çünkü gelecek yıllarda da aynı aşırı sıcak ve kuru hava, henüz ülkemizin yangına hassas kuşağında hükmünü sürdürecektir.

Orman varlığı bakımından “orta” düzeyde bir ülke olan Türkiye, orman yangınları konusunda riskli iklime, bitki örtüsüne ve sosyal yaşam dokusuna sahiptir. Bu nedenle, orman varlığını korumak, yaşamsal önem taşımaktadır. Ormanları korumanın bir boyutu bakım ve geliştirme çabalarını kapsarken, en az bunun kadar önemli bir diğer boyutu da yangınla mücadeledir. Yangınla mücadele; yangını çıkmadan önlemeyi, çıktığında hızlıca gereken yerleri uyarmayı, etkili ve hızlı söndürme faaliyetine girişmeyi kapsamaktadır. Bunu başarmak, yangını çıkmadan önlemenin bütün gereklerini sağlamayı, yangınla mücadelede yer alacak insan gücünün sayısal ve eğitimsel nitelikleri ile ekipman kapasitesini üst düzeyde tutmayı gerektirmektedir.

2025 yangınları ve daha önceki yıllardaki deneyimler, ülkemizin yangınlara karşı ön hazırlık ve fiili mücadele süreçlerinde eksikleri bulunduğunu göstermiştir. Bu makalede, bütün bu konular, olabildiğinde akademik düzeyde ve gerçek bilgi temelinde ele alınmıştır.

Türkiye’de Orman Yangınları Üzerine: Ne Yapmalı? Nerden Başlamalı?

 1.Giriş

Türkiye, maalesef felaketlerin yarış alanı oldu… Doğal ya da insan yapısı, ne kadar felaket varsa sıraya girmiş, “hangimiz daha çok zarar vereceğiz?” diye itişiyor ve bu lanetli yarışın birincileri de sürekli değişmektedir. Bir bakıyorsunuz binlerce binayı yıkıp on binlerce insanı öldüren deprem önde, sonra sırayı bir mağarada zehirlenerek ölüveren askerler alıyor, çok geçmeden orman yangınları öne geçiyor. Sonra yine deprem, yine yangın, yine deprem, yine anlamsız ölümler, ölçüsüz kayıplar, yine, yine, yine….

Biz vatandaşlar ise ne yapacağımızı bilemez haldeyiz. Bu halimizin nedeni sadece ilgili-yetkili kamu kurumlarının acizliği, bilgisizliği, hazırlıksızlığı değil. Şaşkınız, üzgünüz ve korku içindeyiz. Şaşkınız, çünkü can kayıplarımız, mal kayıplarımız ve doğal çevrenin gördüğü zararlar her türlü “makul-beklenebilir” ölçünün üzerinde. Üstelik bugünkü felaket için duyduğumuz üzüntü ertesi günün yeni felaketi karşısında hafif kalıyor; “Yarın başımıza hangi felaket gelecek?” diye korkmaktan, bugün uğradığımız felakete üzülemiyoruz bile.

Ülkemizde orman yangınları üzerindeki tartışmalar, benzer başka konularda da olduğu gibi, genellikle sorunun özünden uzak noktalarda yoğunlaşıyor. Yangınları önlemenin ve gerçekleşen yangınlarla etkili mücadelenin yol ve yöntemlerini ortaya koyan akademik düzeydeki tartışmalar sınırlı, resmi istatistikler ve açıklamalar da tatmin edicilikten uzak olunca, kamuoyunu kuşku temelli sorular ve söylemler yönlendiriyor. 2025 yılı yangınları, çok sayıda ilin çok sayıda bölgesinde, aynı anda çok sayıda noktadan ortaya çıktı ve bu yüzden de kuşku temelli tartışmalar bu yıl daha derin ve kapsamlı oldu: Ormanlar sıcakların tedbirsizlikle birleşmesinden mi yanıyor, yoksa bir düşmanlığın parçası mı bütün olanlar? Ya da yanan yerler madencilerin, turizmcilerin elinde mi kalacak?

Hatırlayın: Benzeri kıvrıntılı sorular deprem felaketinde de içimizi kemirmişti: O çürük çarık yapılara kimler nasıl ve niçin izin vermişti? Ya o kolonlar, kirişler, kimler kesmişti onları?

Biz aşağıdaki makalede, bu felaketler zincirinin en uzun halkasından; son birkaç ayımızı mateme çeviren orman yangınlarından söz edeceğiz.

Elbette yanlışları ve yalanları da doğrular kadar hızlı ve inandırıcı biçimde yayan elektronik ortam söylemlerine değil; gerçek bilgiye, uzman görüşlerine, uygulamacı anlatılarına ve istatistiklere dayanarak konuşmaya çalışacağız.

2.Türkiye’nin Ormanları

Konuyu irdelemeye, (a) harfinden başlayalım: Türkiye orman varlığı bakımından dünyanın neresinde? Ne kadar ormanımız var bizim?

Resmi istatistikler, Türkiye orman varlığının 23,36 milyon hektar (1 hektar=10.000 m2) kadar olduğunu söylüyor.[1]%95’inin koru ormanı, %5 kadarının da baltalık orman vasfında sınıflandırıldığı bu orman varlığının, ülke yüzölçümünün kabaca %30’u kadar olduğu söylenebilir.[2] Bu orman varlığı, Türkiye’yi nerede konumlandırıyor, şimdi de buna bakalım:

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütünün (FAO) yakın yıllarda (2020) yaptığı uluslararası istatistikler, Türkiye’nin orman varlığı bakımından dünyada 27. sırada yer aldığını göstermektedir. Aynı istatistiklere göre, Türkiye ormanlık alan artırımı bakımından da dünyada 6. sıradadır.[3] Türkiye Orman varlığının yıllar içindeki gelişimine baktığımızda, 2010 yılına kadar çok yavaş gelişen ormanlık alan artışının, bu tarihten sonra biraz daha hızlandığı; 2010 yılında 21,5 milyon hektar kadar olan orman varlığımızın; bütün yangınlar ve diğer kötü etkilere rağmen, 2024’te 23,36 milyon hektara ulaştığı görülmektedir (OGM İstatistikleri-2024).

Bilgileri özetlemek gerekirse; Türkiye’nin, Orman varlığı bakımından dünyada “orta” seviyede olduğu söylenebilir. Orman varlığımızın ülkemize kattığı ekolojik, sosyal ve ekonomik olumluluklar; başka bir incelemenin konusunu oluşturduğundan, bu makalede incelenmemiştir.

3.Ormanların Anayasal-Yasal Niteliği ve “2-B” Konusu

Türkiye’de ormanlar, mülkiyet açısından 3 kategoride sınıflandırılır:

i.Devlet Ormanları,

ii.Hükmi şahsiyeti haiz amme müesseselerine ait ormanlar;

iii. Hususî ormanlar.

Devlet ormanlarına ve Devlet ormanı sayılan yerlere ait her çeşit işler Orman Genel Müdürlüğünün kesin sorumluluğundadır. Devletten başkasına ait olan bütün ormanlar ise Orman Genel Müdürlüğünün denetimine tabidir.[4]

Türkiye orman varlığının %99’u “devlet ormanı” statüsündedir.  Bu nedenle, makalemizin inceleme alanı da “devlet ormanları” olacaktır.[5]

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası; ormanların korunması, yönetimi, mülkiyeti, orman yangınları ve yanan ormanlık alanların yeniden oluşturulması konularındaki temel prensipleri şöyle ortaya koymaktadır:

Bültenimize Abone Olun

a.Devlet, ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır.

b.Yanan ormanların yerine yeni orman yetiştirilir. Bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamaz.

c.Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları Devletçe yönetilir ve işletilir, kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz.

Ormanların korunmasına ilişkin bu açık Anayasa hükümleri son derece açık ve tartışmasızdır. Ne var ki, Anayasamızda “orman niteliğini kaybetmiş” arazi parçalarına ilişkin hükümler de vardır ve tartışmalar bu konuda yoğunlaşmaktadır. Anayasamızın, orman niteliğini kaybetmiş yerlere ilişkin prensiplerini de şöyle özetlemek mümkündür:

a.Orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen yerler, orman köylerinin ve bitişiğindeki yerlerin kalkındırılması amaçlarıyla orman sınırları dışına çıkarılabilir.

b.31.12.1981 tarihinden önce orman vasfını tamamen kaybettiği saptanmış yerler, yukarıdaki aynı amaçlarla orman sınırları dışına çıkarılabilir.

c.Orman sınırları dışına çıkarma işlemi kanunla düzenlenir ve tümüyle orman köylüleri ile bitişiğindeki yerleşimlerin kalkındırılması ve orman bütünlüğünün korunması amaçlarına yönelik olabilir.

d.Bu arazilere nakledilen köyler halkına ait araziler, Devlet ormanı olarak derhal ağaçlandırılır.[6]

3.1. “2/B” Tartışmaları

Anayasa’nın yukarıda özetlenen temel prensipleri, 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 1986 yılında değiştirilen 2/A ve 2/B maddesinde ayrıntılandırılmıştır. 6831 sayılı yasanın, Anayasa’nın prensiplerine ayrıntı getiren hükümlerini şöyle özetlemek mümkündür:

“Madde 2/A- orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen, halen orman rejimi içinde bulunan funda ve makiliklerden, tarım alanlarına dönüştürülmesinde yarar olduğu tespit edilen yerler, öncelikle orman içindeki köyler halkının kısmen veya tamamen yerleştirilmesi maksadıyla orman dışına çıkarılır.”

“Madde 2/B- 31/12/1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş yerlerden; tarla, bağ, bahçe, meyvelik, zeytinlik, fındıklık, fıstıklık (antep fıstığı, çam fıstığı) gibi çeşitli tarım alanları veya otlak, kışlak, yaylak gibi hayvancılıkta kullanılmasında yarar olduğu tespit edilen araziler ile şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerleşim alanları,

Orman sınırları dışına çıkartılır.”[7]

Özellikle yukarıdaki 2/B maddesine uygun olarak orman sınırları dışına çıkarılan alanların zilyetlerine satışı-tapulanması, ülkemizde çok uzun yıllardan bu yana tartışmalara konu olmaktadır ve bu tartışmalar kamuoyunda yukarıdaki yasa maddesiyle, yani “2/B” tartışmaları olarak adlandırılmaktadır.

Aslında, “Orman sınırları dışına çıkarma uygulamalarının tarihi, 1973 yılına kadar uzanmaktadır. Çünkü ilk kez bu tarihte, 1744 sayılı Yasa ile 6831 Sayılı Yasanın 2. Maddesi değiştirilmiş ve günümüzdeki 2/B uygulamalarının önü böylece açılmıştır.[8], [9]

Başlangıçta yasanın amacına uygun biçimde orman köylülerinin yararlanmasına açık tutulan 2/B uygulamaları, 2000’lerden sonra hükümetler tarafından “ekonomik gelir kaynağı” olarak algılanmaya başlanmış ve orman köylüleri dışındaki kesimlere de satış yönündeki yaklaşımlar hız kazanmıştır. Bu konuyu düzenlemek için anayasa değişikliği girişimleri yapılmış ve fakat bu girişimlerin sonuç vermemesi üzerine, Anayasa’da herhangi bir değişiklik gerçekleştirilmeden 2012 yılında çıkarılan 6292 sayılı Kanun ile, 2/B alanlarında;

“31/12/2011 tarihinden önce kullanıcısı ve/veya üzerindeki muhdesatın sahibi olarak gösterilen kişilerden, bu taşınmazları satın almak için süresi içerisinde idareye başvuran ve idarece tespit edilen satış bedelini itiraz ve dava konusu etmeksizin kabul edenler bu kanuna göre hak sahibi sayılır.” şeklinde bir düzenleme yapılmıştır.[10]

2/B alanlarında gerçekleştirilen satış-tapulama uygulamaları hakkında güncel ve geçerli istatistiklere ulaşmak mümkün olmamıştır. Bununla birlikte, bugüne kadar 1 milyondan fazla tapulama yapıldığı ve yaklaşık 5 milyon civarındaki vatandaşın bu yönde beklenti içinde olduğu, yetkililer tarafından çeşitli vesilelerle ifade edilmiştir.

4.Türkiye’de Orman Yangınları

Orman varlığı, bütün dünyada; bir yandan insan eliyle yaratılan, diğer yandan da doğal nedenlerden kaynaklanan risklerle karşı karşıyadır. Ormanları tehdit eden insan kaynaklı riskler, genellikle ekonomik temellidir: Yaşam alanı açmak ve orman ürünlerinden gelir elde etmek istekleri, bunların başında geliyor. Günümüzde ormanların karşı karşıya olduğu en büyük risk ise yangınlardır; çünkü yangınlar doğal nedenlerden kaynaklanabildiği gibi insan kaynaklı da olabilmektedir ve bu ikisini birbirinden ayırmak çoğu zaman zor, hatta olanaksızdır. Peki, orman yangınları istatistikleri ne diyor? Ormanlarımız hangi nedenlerle yanıyor? Ormanlarımız yanarak yok mu oluyor?

Ülkemizdeki orman yangınlarına ilişkin ilk kayıtlara, 1937 yılından itibaren ulaşılabilmektedir. Ülke tarihinde 1 yıl içinde en fazla alanın yandığı yıl, 165.307 hektar ile 1945 yılıdır. Bunu takip eden 1946 yılında ise 125.115 hektar alan yanmıştır.[11] Orman Genel Müdürlüğü’nün (OGM’nin) 2014-2023 yıllarını kapsayan 10 yıllık istatistiklerine göre, ülkemizde bu yıllar arasında toplamda 25.690 orman yangını meydana gelmiş ve 232.290 hektar orman alanı yanarak yok olmuştur. 2014-2023 arasındaki 10 yılda ortalama 2.569 yangın çıktığı ve yılda ortalama 23.229 hektar orman kaybettiğimiz anlaşılmaktadır.[12]

Bu yıllar arasında, ortalamayı büyük ölçüde değiştiren yıl, 2021 olmuştur. 2021 yılı, orman yangınları yönünden gerçekten korkunç bir yıldır; bu yıl içinde yangınların etkilediği orman alanı, 139.503 hektardır. 2024 yılında ise yangından etkilenen orman alanının 2021 yılı kadar olmasa da ortalamadan ciddi sapma göstererek arttığı, Orman Genel Müdürlüğü’nün istatistiklerinden anlaşılmaktadır: 2024 yılında 3.797 orman yangınında 27.484,56 hektar orman kaybedilmiştir.[13]

Konunun, bütün toplum kesimleri tarafından şiddetli biçimde tartışılmasına neden olan 2025 yılı yangınlarında ise henüz kesin resmi istatistikler ortaya konmamış olsa da çeşitli açıklamalardan derlediğimiz rakamsal değerler, Eylül 2025 itibariyle şöyle olmuştur: 2025 yılı Haziran ayında İzmir Aliağa’da başlayan ve daha sonra Temmuz ve Ağustos aylarında Muğla, Nevşehir, Diyarbakır, Antalya, Yozgat, Ankara, Manisa, Bursa, Karabük, Adıyaman, Bolu  illerinde, 50’den fazla ve farklı bölgede çıkan yangınlarda kabaca 80.000 hektar orman alanının yok olduğu hesaplanmaktadır. 2025 yangınlarının yarattığı orman kayıplarının, 2021 yılındaki rakama yaklaşacağını söylemek (ne yazık ki) yanlış olmayacaktır.

5.Ormanlarımız Neden Yanıyor?

Türkiye Ormancılar Derneği’nin bir çalışmasına göre, 2007-2018 yılları arasında çıkan ve nedeni belirlenebilen orman yangınının büyük oranda (%34) ihmal ve dikkatsizlikten (anız ve çöplük yakma, piknik, çoban ateşi, sigara vs.) kaynaklandığı; terör, kundaklama, yer açma gibi kasıt içeren sebeplerden kaynaklanan yangınların %7 enerji nakil hatlarından kaynaklanan yangınların ise %5’lik paya sahip olduğu, yangınların %12’sinin de yıldırım düşmesinden kaynaklandığı saptanmıştır.[14]

2024 yılındaki yangınların çıkış nedenleri ise, OGM tarafından şöyle verilmektedir: İhmal-dikkatsizlik %39 (1.496 yangın); kasıt: %3 (117 yangın); kaza: %9 (343 yangın); yıldırım düşmesi: %19 (730 yangın); bilinmeyen nedenler %30 (1111 yangın).[15]

2025 yılı yangınlarının çıkış nedenlerine gelince, bunu gerçekçi ve inandırıcı biçimde ortaya koyabilmek henüz mümkün olmamıştır. Çünkü olaylar henüz tazedir, yangınlarla mücadeledeki başarısızlık görüntüsü ve alışılmadık sayıdaki can kayıpları sağlıklı değerlendirme yapılmasını zorlaştırmaktadır.  Öte yandan, birtakım ulusal-uluslararası siyasi gelişmeler de yangınların ardında kötü niyet arayanlara daha önceki yıllarda olmadığı kadar haklılık kazandırmaktadır.

Fakat tıpkı deprem konusunda olduğu gibi, orman yangınları konusunda da bir gerçeği kesinlikle kabullenmemiz gerekiyor: Türkiye, nasıl ki “bir depremler ülkesi” ise, aynı şekilde bir “orman yangınları ülkesi”dir! Bu saptamanın anlamı şudur:

Depremlerden sonra felaketzedelere yardım ulaştırmakta, barınma ve beslenme ortamlarını hızlıca kurmakta, yıkıntıları hızla kaldırıp kentleri yeniden inşa etmekte ne kadar başarılı olursak olalım, depreme dayanıklı yaşam alanları kurmayı başaramadıkça aynı acıları yeniden ve yeniden yaşayacağımız gibi, ormanlarımızı bütün yangın risklerine karşı koruma altına almayı başaramadıkça aynı yangınları yeniden ve yeniden yaşayacağız. Yangınlardan hemen sonra söndürme işini ne kadar hızlı yapsak da yangın nedenlerini ne kadar kapsamlı analiz etsek de sonuç değişmeyecek.

Tekrar edelim: Ülkemiz bir orman yangınları ülkesidir. O nedenle, “orman yangınlarını nasıl söndürürüz” diye sormadan önce, “orman yangınlarını nasıl önleriz?” diye sormalıyız.

Bütün bu sorulara doğru yanıt verebilmek için, öncelikle ülkemizin coğrafi koşulları ile bitki örtüsünü ve hemen ardından sosyal dokusunu bilmeliyiz. Çünkü bu faktörleri bilmeden, orman yangınlarını önlemek için stratejiler geliştirmemize olanak yoktur.

6.Türkiye’nin Coğrafi Koşulları, Bitki Örtüsü ve Sosyal Dokusu Hakkında Bilgiler

Türkiye Ormanlarının %45’i, “sert yapraklı ormanlar” olarak vasıflandırılan kızılçam ve türevlerinden oluşmaktadır ve bu türevler Akdeniz iklim bölgesinde doğal yayılım yapmaktadır. Dolayısıyla, bu iklim özelliklerini taşıyan Akdeniz, Ege ve Marmara kıyılarındaki orman alanları sürekli yangın riski ile karşı karşıya bulunmaktadır.[16]

İklim koşullarına gelince, havanın sıcaklığı ve kuruluğu (nispi nem), yangın potansiyeli ve yangının davranışı üzerinde doğrudan bir etkiye sahiptir. Nispi nemin yangının yayılma hızı üzerindeki etkisi %0-15 çok hızlı (tehlikeli), %16-25 hızlı, %26-40 orta, %40 ve üstü ise yavaş olmaktadır. Hava sıcaklığının 30 derece ve üstünde olması, yukarıdaki nispi nem değerleriyle birleşerek, yangın tehdidini ve tehlikesini arttırır.[17]

Bu bilgilerle uyumlu olarak, Türkiye’de 1970 yılından sonra yaşanan en büyük 20 yangının sekizi Muğla, yedisi Antalya, ikişer tanesi İçel (Mersin) ve Çanakkale, biri de İzmir’de gerçekleşmiştir.  Yangınların 13’ü Temmuz ayında çıkmıştır. 2012-2021 yılları arasını kapsayan son 10 yıllık dönemde en çok orman yangını Muğla ilinde meydana gelmiştir. Muğla’yı Antalya ve İzmir izlemektedir. Muğla’da çıkan yangınlar tüm ülkedeki yangınların %10’unu, Antalya’dakiler ise %9’unu oluşturmaktadır. Bu bitki örtüsü ve iklim özellikleri yanında, sosyal dokunun da bilinmesine gerek bulunmaktadır:

Türkiye’nin; 1. derecede 18 ve 2. derecede 13 olmak üzere, orman yangınlarına hassas 31 ili vardır ve bu illerin 18’i büyükşehir statüsündedir. Ülke orman varlığının %52,6’sı (Yaklaşık 12,155 milyon hektar), Ülke nüfusunun yaklaşık % 61’ini barındıran bu illerdedir.[18]

OGM ve TÜİK’in 2022 istatistiklerine göre, Türkiye’de 2021 yılı itibariyle toplamda 23.111 orman köyü (orman mahalleleri de dahil) bulunmaktadır ve bu köy ve mahallelerde ülke nüfusunun %8,8’ini oluşturan 7.451.124 kişi yaşamaktadır.[19] Bu orman köyleri ve mahallelerinin 9.901’i, 1. ve 2. derece hassas olan 31 ilimizdedir ve buralarda 4 milyonu biraz aşkın nüfus vardır.

Orman mahalleleri ve köyleri, bulundukları arazi yapısından ötürü daha dağınık yerleşim düzenine sahiptir; evler, ahırlar, depolar birbirlerinden ayrı ama yakın konumdadırlar. Bu yapıların inşasında, ekonomik kısıtlar yüzünden, çabuk tutuşabilir ahşap ürünler daha fazla kullanılmaktadır. Yukarıda özetlenen iklimin ve orman ile ilişkili sosyal dokunun özellikleri analize dahil edilmeden, yangınların önlenmesi çabalarının başarılı olması mümkün değildir.

Bütün bu bilgilerden sonra, orman yangınlarını nasıl önleyebileceğimiz konusuna girebiliriz.

7.Orman Yangınlarını Nasıl Önleriz?

Orman yangınlarının önlenmesi konusunda bir şeyleri sıfırdan keşfetmeye gerek yoktur; çünkü dünyada ve elbette Türkiye’de, çok geniş bir deneyim havuzu bulunmaktadır. Ayrıca Orman Genel Müdürlüğü’nün, Orman Mühendisleri Odası’nın, Türkiye Ormancılar Derneğinin, Orman Fakültelerinin; kısaca orman ile ilgili kamusal örgütler ile sivil toplum kuruluşlarının bu konuda uzun yıllara dayanan çalışmaları, eğitim programları, yazılı dokümanları vardır. Bu deneyimlerden ve çalışmalardan yararlanarak, orman yangınlarının önlenmesi için temel eylem adımlarını en kısa ve sade biçimde şöyle sıralamamız mümkündür:

* Riskli alanların belirlenmesi ve bu alanlarda gereken müdahale önlemlerinin alınması,

* Orman alanlarındaki ve orman yakınındaki yapıların ve yerleşimlerin yangına dirençli hale getirilmesi,

* Gerekli zamanlarda yasal kısıtlama ve yasaklamaların yürürlüğe konulması.[20]

Orman yangınları açısından en riskli alanların, orman-yerleşim ara kesitleri (arayüzleri) olduğu, bütün uzmanlarca kabul edilmektedir. “Orman-yerleşim arakesiti” deyimi, çeşitli insan yapılarının orman veya yabanıl bitki örtüsüne sahip alanlarla bir araya geldiği ya da iç içe geçtiği karmaşık arazi kullanımlarını ifade etmektedir.[21] Orman içine giderek yayılan insan kaynaklı arazi kullanımları, orman-yerleşim ve orman-tarım arakesitlerinin kapladığı alanları sürekli olarak arttırmış, bunun sonucunda yanmaya daha elverişli alanlar ortaya çıkmıştır.

Ülkemiz istatistikleri, orman yangınlarının baş nedeninin insan olduğunu ortaya koymaktadır ve bu sonuç, orman yangınlarına engel olmak için ilgili bütün kesimleri kapsayan eğitim-bilinçlendirme ve halkla ilişkiler faaliyetlerinin önemini göstermektedir.[22]

Orman-yerleşim ara kesitlerinin aşırı artış göstermesinin önemli bir nedeni de orman alanlarının turizme tahsis edilmesi olmuştur. Aslında, orman alanlarının ormancılık dışı faaliyetlere tahsisi yeni bir durum olmayıp, 1937 yılında yürürlüğe giren 3116 sayılı Orman Kanununda, ormanlarda kamu sağlığı, güvenliği ve kamu yararı kriterleri karşılanmak koşuluyla bina ve tesis yapılması izni verilmiş, orman ürünlerini işleyecek olanlara da herhangi bir kritere tabi olmaksızın yapılaşma hakkı tanınmıştı.[23] Orman alanlarında ormancılık dışı faaliyetler için yapılaşma izinleri konusunda 1937’den sonraki yıllar içinde de zaman zaman farklı anlayışlar, farklı yasal düzenlemeler, farklı uygulamalar ve bazı Anayasa Mahkemesi kararlarıyla ilerleyen süreç sonunda bugün geldiğimiz nokta şudur:[24]

Orman alanlarında turistik tesisler için izinler, artık Orman Kanunu kapsamında Orman İdaresi tarafından değil, Turizmi Teşvik Kanunu kapsamında Turizm Bakanlığı tarafından verilmektedir. 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu’na göre, artık bu konudaki yetkili idare Kültür ve Turizm Bakanlığı’dır.[25]

Orman alanlarında yürütülen ormancılık dışı faaliyetler içinde biri, son yıllarda öne çıkmakta ve kamuoyu tarafından da yoğun eleştirilere uğramaktadır. Bu faaliyet, madenciliktir. Orman alanlarında madencilik faaliyetlerine izin verilmesi konusunda, 1937’den günümüze kadar istikrarlı bir süreç gözlenmektedir. Bu konudaki yetki, başlangıçtan günümüze; Orman Bakanlığındadır.

Orman yangınlarının, turistik tesis alanı ya da maden arama sahası açmak için çıkarıldığı iddiaları, özellikle 2024 yılı yangınları üzerine sıklıkla kamuoyu gündemine taşındığından, yukarıdaki bilgiler bu konuyu aydınlatmak amacıyla makale metnine eklenmiştir ve ilerideki bölümlerde detaylı incelenecektir.

8.Orman Yangınlarıyla Mücadele

Yukarıdaki bölümlerde, Türkiye’nin orman varlığını, ormanların anayasal-yasal çerçevesini, orman alanlarında izin verilen ormancılık dışı faaliyetleri, orman niteliğini kaybetmenin sonuçlarını irdelemeye çalıştık. Şimdi, bu bölümde, orman yangınlarıyla mücadele yöntemlerini ve bu açıdan ülkemizin ne durumda olduğunu irdelemeye çalışacağız.

Bir orman yangının haber alınmasından, yangın tehlikesinin tamamen ortadan kaldırılmasına kadar gerçekleştirilen çalışmaların tamamı “yangın söndürme” olarak ifade edilir. Mevcut ekip, altyapı ve organizasyon yeteneğiyle yangını söndürme çabası ise “yangınla mücadele” olarak tanımlanır. Yangınla mücadele esnasında gerek söndürmede görevli personelin gerekse de yerleşim yerlerinin ve insanların güvenliğinin sağlanması da “yangın güvenliği” kapsamında değerlendirilir.[26]

Türkiye kamuoyunda, orman yangınlarıyla gerektiği kadar etkili mücadele yürütülemediği konusunda çok yaygın bir kanaat vardır. Geçmiş yıllardaki yangın deneyimleri bu kanaatleri büyük ölçüde haklı kılmışken, 2025 yangınları yetersizliği bu kez olanca çıplaklığı ile ortaya koymuş bulunmaktadır. Bu yılki yangınlarda kaybettiğimiz mücadele görevlilerinin sayısı, tek başına bu gerçeği acı biçimde gösteriyor.

8.1. Orman Yangınlarıyla Mücadele İçin Gerekenler

Orman yangınlarına dirençli yerleşimler kurmayı ne kadar başarmış ve yangınları henüz çıkmadan önlemenin bütün gereklerini ne kadar yerine getirmiş olursak olalım, orman yangınları yine de çıkacaktır. Geçmiş deneyimler gösteriyor ki bundan tamamen kaçınmanın olanağı yoktur.

Yangın çıktığında, artık “yangına müdahale-yangın ile mücadele” boyutuna geçmişiz demektir. Bu boyutun en temel 2 gereği vardır:

a.Hazır insan,

b.Hazır ekipman.

Hazır insan, çıkan yangını en kısa zamanda ilgili yerlere bildirecek olan gözcülerden başlayarak; yangına bizzat müdahale edecek söndürme görevlilerini ve diğer bütün yardımcı elemanları içerir.

Hazır ekipman ise; yangını çıktığı anda saptayacak sabit (örneğin yangın kuleleri) ya da hareketli (örneğin dronlar) unsurlar, elektronik yangın dedektörleri, termal kameralar, duman-sıcaklık sensörleri gibi erken uyarı sistemlerini; ormanlık alanlarda ve yakınlarda kurulacak su havuzlarını, doğru yerlerde konuşlanmış yeterli sayıdaki motorlu söndürme araçlarını, söndürme elemanlarının koruyucu malzemelerini, uçak ve helikopter gibi havadan müdahale araçlarını içerir.

8.2. Orman Yangınlarıyla Mücadele Ekipmanları Konusunda Durum

Tarım Orman Bakanlığı’nın veya Orman Genel Müdürlüğü’nün kamuoyuna açık sayfalarında, ekipman varlığının güncel envanterine ulaşmak mümkün olmamıştır. Cumhurbaşkanlığı’nın çeşitli açıklamalarında ve bu açıklamaları temel alan çeşitli sayfalardan edinilebilen bilgilere göre:

Erken uyarı sistemi içinde 14 insansız hava aracı ve 184’ü akıllı nitelikte 776 gözetleme kulesi vardır. Yer üstünde 1800 civarında arazöz ve su ikmal aracı, 800’den fazla ağır iş makinesi hizmet vermektedir. Hava araçlarının daha hızlı su alması için inşa edilen yangın göletleri ile havuzların sayısı ise bu kaynaklara göre 4796’dır.[27]

Bakanlığın ve/veya Genel Müdürlüğün kamuya açık sayfalarında, havadan müdahale araçlarına ilişkin olarak da kapsamlı nitelik ve nicelik bilgileri yoktur. Çeşitli basın kaynakları, yangın mücadelesinde aktif olarak 26 (bazı kaynaklarda 27) uçak ve 105 helikopter kullanıldığından söz etmektedirler.[28]

8.3. Koruyucu Malzemeler

Yangınlara mücadele elemanlarının sahip olmaları gereken kişisel koruyucu donanımlar; tutuşmaya ve ısıya dayanıklı elbise, aynı özellikleri taşıyan eldiven, darbelere ve elektriğe dayanıklı baret, kıvılcımlara dayanıklı örme başlık ve gözlük, toz maskesi, gaz maskesi, yangın ortasında kalma durumunda vücudu saracak yangın battaniyesi, erimeye dayanıklı bot, çeşitli acil yardım tıbbi gereçlerini içeren kişisel sağlık seti gibi malzemelerdir.[29]

8.4. Müdahale Elemanları Konusunda Durum

Orman yangınlarıyla mücadelede asli görev, Anayasa’nın 169. Maddesine göre devletindir. Bu maddeye paralel yasal mevzuata göre, ormanları yangınlara karşı korumakla yükümlü kurum, Orman Genel Müdürlüğü’dür.[30] Genel Müdürlük, bu görevi asli olarak kendi istihdam ettiği personelle yürütmektedir. Ayrıca, orman yangınlarıyla mücadelede gönüllülerden de faydalanılmaktadır.[31]

Orman Genel Müdürlüğünde orman yangınlarıyla mücadele göreviyle istihdam edilen personel sayısının; mühendisler, muhafaza memurları ve yangın işçileri toplamı olarak 25.000 kişi ve yangın gönüllüsü olarak da 131.000 kişi olduğu, kaynaklarda belirtilmektedir.[32]

9.Orman Yangınlarıyla Mücadelede Yeterli Miyiz?

Orman yangınlarıyla mücadelede görev alan elemanlar ve kullanılan her türlü ekipman varlığı hakkında önceki bölümde aktarmaya çalıştığımız “niceliksel” açıklamaların objektiflik ve güncellik açısından yeterince tatmin edici olduğu söylenemez. Çünkü bu açıklamalar; Orman Mühendisleri odaları, Ormancılar Derneği gibi sivil toplum örgütlerinin periyodik paylaşımları değildir. Yine bu açıklamalar, güncel akademik araştırmalarda kaydedilmiş değildir. Bu nedenle, “yeterlilik” konusunu, ampirik gözlemlere dayanarak değerlendirmek en doğru yaklaşım olacaktır.

Ampirik gözlemler ise, son yılların yangınla mücadele istatistiklerini ve özellikle de 2025 yılı yangınlarını dikkate aldığımızda, orman yangınlarıyla mücadele konusunda yeterli olmadığımızı göstermektedir.

9.1. Mücadele Elemanı ve Koruyucu Malzemeler Bakımından Yeterlilik Durumu

Türkiye’nin yangınla mücadele eleman kadrolarının sayısal ve eğitimsel yetersizliği, konuyu inceleyen çok sayıda uzmanın, üzerinde fikir birliği oluşturduğu bir gerçektir. Yangın işçileri zaten sayısal olarak yetersizken, bu işçilerin bir bölümü riskli dönemlerde dahi başka ormancılık faaliyetlerinde görevlendirilebilmektedirler.

Orman yangınları korusundaki eğitimlerin ilgi gurupları, çokça sanıldığı gibi sadece orman köylüleri ve yangınla mücadele elemanları değildir. Orman alanlarından yararlanan kentiler, doğa ve çevre ile ilgili sivil toplum örgütleri, yazılı ve görsel basın organları, yangın gönüllüleri, Orman Genel Müdürlüğü ile birlikte çalışması gereken diğer kamu kurumlarının çalışanları, jandarma ve diğer kolluk kuvvetleri, bu eğitimlere muhatap kılınmalıdır.[33]

Yangın eğitimlerinde yukarıdaki yaygınlığın sağlanamadığı, güncel gelişmelerin izlenemediği ve eğitim sürekliliğinin sağlanamadığı dile getirilmektedir. Bu bağlamdaki en önemli eleştiri, Antalya Yangın Eğitim Merkezi’nin yetersizliği nedeniyle İzmir Buca’da buna ek olarak kurulan Tınaztepe Yangın İşçi Eğitim Merkezi’nin, 2018’de tamamlanmasının hemen ardından asli fonksiyonundan çıkarılması ve bir üniversiteye devredilmesidir.[34]

Orman yangınlarıyla mücadele edenlerin maruz kaldıkları riskler; sadece “yanmak” değildir; bu elemanlar duman ve zehirli gaz zehirlenmelerine, kesici alet yaralanmalarına, hava araçlarının sebep olduğu kazalara, ağaç devrilmesi, yüksekten düşme, toz, elektrik çarpması gibi çok çeşitli risklerle karşı karşıya kalmaktadırlar. Bütün bu risklerden korunmanın ilk koşulu sürekli eğitim, ikinci koşulu ise koruyucu ekipman olmaktadır.[35]

Yangınla mücadele elemanlarının maruz kaldıkları bu risklere karşı, başta “işçi sağlığı ve güvenliği” olmak üzere çeşitli mevzuatta kaydedilen koruyucu önlemlerin alınması ve ekipmanların sağlanması konusunda da yetersizlikler dikkati çekmektedir. Özellikle 2025 yılındaki yangınlarda Eskişehir’de 5 orman işçisi ve 5 gönüllünün, İzmir Ödemiş’te 2 görevlinin, Osmaniye’de 1 görevlinin yanarak (ve dumandan etkilenerek) ölmesi, çok sayıda yaralananların olması, bu konudaki zayıflığımızı itiraz kabul etmez biçimde ortaya koymaktadır.

9.2. Hava Araçlarında Yetersizlik Tartışmaları ve Kritik Sorular

Yangın söndürme ekipmanları konusundaki eksiklikler, arazöz, grayder gibi yer araçları ve uçak-helikopter gibi hava araçları konusunda da dikkati çekmektedir.

Yangınla mücadelede hava araçları;

i. Yeni başlayan ve yangın söndürme ekiplerinin ulaşamadıkları yangınların yayılmadan ve büyümeden kontrol altına alınmasında,

ii.Nokta olarak ifade edilen atma yangınlarında ilk müdahalenin yapılmasında,

iii. Özellikle yolu olmayan alanlara söndürme personelinin naklinde,

fonksiyon görmektedirler.

Fakat hava araçları konusunda şunları öncelikle vurgulamakta da yarar vardır:

Konunun uzmanları, orman yangınlarıyla mücadelede arazöz, grayder gibi yer üstü araçlarının başat rol oynadıklarını kabul etmektedirler. Bu uzmanlar, havadan yapılacak müdahalelerde rüzgâr hızının son derece belirleyici olduğunu, 30 km/saat hızın üstündeki rüzgârlı ortamlarda hava araçlarıyla müdahale yapılamayacağını söylemektedirler. Yine uzmanlara göre, yüksek enerjili yangınlarda, su ve köpük bırakan hava araçlarının attıkları yangın kimyasalı takviyeli suyun etkisi, eğer aşağıda yangına müdahale edecek yeterli kara unsuru (arazöz, yer ekipleri vb.) yoksa, fazla olmayacaktır. Çünkü bu durumda aynı yere yapılacak bir sonraki sortiye kadar, yangın tekrar artacak ve hızlanacaktır.

Özellikle yayılma alanı 400 hektara ulaşmış yangınlarda hava araçlarıyla müdahalenin etkisizliği, uygulamacılar ve uzmanlar tarafından kabul edilmektedir. Bu durumu saptayan uzman görüşü şöyle özetlenmektedir: “Hava araçları, büyümüş yangınları tek başlarına söndüremez!”[36]

Hava araçlarının “yerde takviye edici ekipman olmadan” tek başlarına yeterli olamayacakları konusundaki görüşler bir yana, hava aracı portföyümüzün sayısal ve teknik yetersizliği de tartışmaların odağındaki konudur.

Özellikle 2025 yangınlarında kamuoyunda çokça tartışılan bu konuda, ilgili kamu kurumlarından yeterli ve ikna edici açıklamalar yapıldığını söylemek de mümkün değildir. 2025 yılı yangınları sırasında gündeme taşınan Sayıştay’ın bir Denetleme Raporundaki saptamalar, tartışmaları alevlendirmiştir:

Sayıştay’ın, “Orman Genel Müdürlüğü 2023 Yılı Düzenlilik Denetim Raporu’nda: “Orman Genel Müdürlüğü’nün, bir yandan özel bütçe gelirlerine, diğer yandan ise döner sermaye işletmesi gelirlerine sahip bir kamu idaresi olduğu; bu kuruluşun, orman yangınlarıyla havadan mücadele faaliyetlerinde kullanılmak üzere helikopter ve uçak alımı projesi kapsamında, Savunma Sanayi Başkanlığı nezdindeki Savunma Sanayi Destekleme Fonu’na kaynak aktarmakta olduğu ve bu fonda biriken paranın helikopter ve uçak alımında kullanılmasının gerektiği; ne var ki, 2012 yılından 2018 yılına kadar bu Fona, helikopter alımı projesi kapsamında 824.084.999 TL (yaklaşık 311 milyon dolar); 2022 yılında 400.000.000 TL, 2023 yılında ise 300.000.000 TL aktarıldığı; fakat bu aktarımların halen “gider hesaplarında izlendiği” (yani karşılığında Orman Genel Müdürlüğü envanterine herhangi bir hava taşıtının girmemiş olduğu); Bütçe kanunun ilgili hükümlerine göre, Savunma Sanayi Destekleme Fonuna aktarılan tutarlardan kullanılmayan kısımların, ilgili idarelerin muhasebe hesaplarına geri yatırılması gerektiği, (ve fakat bu tutarların Orman Genel Müdürlüğü hesaplarına geri yatırılmamış olduğu)” şeklinde saptamalar bulunmaktadır.[37]

Hava araçlarının yetersizliği konusundaki eleştirilerin bir diğer boyutu da “gece görüşü yeteneğine sahip” hava aracı yokluğu ya da azlığıdır.

Bu bölümü, şunları söyleyerek kapatmalıyız: Mücadeledeki yetersizliğimiz, kısıtlı resmi kaynakların bütün tek taraflı ve aksi yöndeki sayısal açıklamalarına karşın, yaşadığımız yangınlardaki eleman, ekipman ve orman alanı kayıplarıyla doğrulanmaktadır. Erken uyarı sistemlerimiz yeterince hızlı değil, elemanlarımız yeterince hazırlıklı değil, yer araçlarımız ve hava araçlarımız yeterli değildir. Bütün bu alanlarda hızlı ve kapsamlı iyileştirmeler yapmamız gerekmektedir.

10.Yangınların Arkasında Kötü Niyet Kuşkuları

Orman yangınları, çıkış nedenleriyle de çok tartışılmaktadır. İstatistikler, yangınlara neden olarak %90 oranında “insanı” gösteriyor; fakat bu bilgi yeterli değildir. İnsan, evet; ama hangi güdü ile? Kasıt mı, ihmal mi, bilgisizlik mi? Kasıt ise düpedüz düşmanlık mı, yoksa kendine alan açma niyetleri mi? Bu konudaki istatistikler tüm gerçeği doğru biçimde anlatmaktan aciz; ama kamuoyu, her yangından sonra kasıt olduğundan neredeyse emin: “Oraları maden şirketi yaktı!” “Oraya otel yapacaklar, onun için yaktılar!” Yanan yerlerin konut müteahhitlerine verileceği, maden ya da turizm şirketlerine tahsis edileceği, toplu konut alanı olarak ayrılacağı iddialarının arkası kesilmiyor. Gazete sayfalarını, internet paylaşımlarını dolduran iddiaların gerçek bilgiye-bulguya dayanması da gerekmiyor; bu konudaki toplumsal korkularımız hem çok derin hem de ne yazık ki bu korkuları haklı kılacak bazı örnekler de yok değil.

Fakat biz, burada, uydurmaları da gerçek bilgi kadar hızlı biçimde yayan internet ortamının kanıtsız söylemlerine değer vermeyen bir yaklaşımı benimseyeceğiz ve anayasal-yasal altyapı ile söze başlayacağız: Bu konuda ilk söylenmesi gereken şudur: Yanan bir orman alanı, başka hiçbir amaç için tahsis edilemez!

Bunu, Anayasa ile netleştirelim: TC. Anayasa’sı Md. 169: “Devlet, ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır. Yanan ormanların yerinde yeni orman yetiştirilir, bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamaz. Bütün ormanların gözetimi Devlete aittir. Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz…. Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz. Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez.”

Anayasa’nın bu hükümleri, doğal olarak Orman Kanunu’nda ve ilgili diğer alt düzenleyici metinlerde tekrarlanmaktadır. Peki, bütün bu hükümlere rağmen, orman alanları madencilik ve/veya turizm faaliyetleri için ya da düpedüz yerleşmek için yer açmak amacıyla yakılabilir mi? Şunu söyleyelim: Orman alanlarında otel yapmak ya da madencilik yapmak için ormanı yakmak, yukarıdaki hükümler doğrultusunda anlamsızdır. Çünkü yanan yerler “orman vasfından çıkarılamayacaktır! Yani “başka amaca” tahsis edilemeyecektir!

Öte yandan, Orman alanlarında turizm ve/veya madencilik faaliyetleri için yasal prosedürleri takip ederek izin almak zaten pekâlâ mümkündür! Düşünelim: Turizm yatırımı için Turizm Bakanlığına tahsis edilmiş bir orman alanında yatırım yapmak için gereken izin süreçlerini tamamlamış bir turizm şirketi bu alanı neden yaksın? Tekrar düşünelim: Henüz Turizm Bakanlığına tahsis edilmemiş bir orman alanı, burasının Turizm Bakanlığına tahsis edilip edilmeyeceği, edilecekse kendisine yatırım izni verilip verilmeyeceği henüz belli değilken, turizm şirketi tarafından neden yakılsın? Orası henüz orman alanıdır ve Anayasa’ya göre yanan alan yeniden ağaçlandırılıp orman haline getirilmek zorundadır.

Aynı varsayımları madencilik faaliyetleri bağlamında da kurmak mümkündür: Yani, orman alanlarının turizm şirketleri ya da maden şirketleri tarafından yakıldığı şeklindeki iddialar, polis-adliye süreçlerinde kanıtlanmış olmamaları bir yana, yasal-yönetsel süreçler bakımından da son derece anlamsızdır.

Peki, ormanların ikamet alanı açmak için yerel vatandaşlar tarafından yakılması iddiaları hakkında neler söylenebilir? Yanan ormanlarda ikamet alanı yaratmak ve “planlı-ruhsatlı” yapılar inşa etmek, yine yukarıda özetlediğimiz Anayasal-Yasal hükümler karşısında mümkün değildir. Böyle yapılar, ancak “kaçak yapı” statüsünde olacak ve sahipleri cezai sorumluluk altında kalacaklardır. Orman alanlarında yapılaşma, ancak ve ancak “orman vasfını kaybettiği usulüne göre kesinleşmiş alanlarda ve ancak Orman Kanunu’nun 2/B maddesindeki koşullar doğrultusunda mümkündür.

Bütün bu yorumlardan çıkan sonuç ise şudur: Eğer ormanları maden ve/veya turizm faaliyeti için ya da ikamet için yakanlar ve onlara göz yuman-yardım eden kamu görevlileri varsa, bunlar suç işlemişlerdir ve amaçları gerçekleşmeyecektir. Ormanlarımızın yanmasına neden olabilecek bir kötü niyetli insan davranışı da “açıkça düşmanlık” olabilir. Fakat ne yazık ki bu konuda elimizde yorum yapabileceğimiz nitelikte kanıt-bilgi-belge yoktur. Yine de; ‘iyi kamu yönetimi,’ bütün olumsuz varsayımları ve olasılıkları dikkate almayı gerektirdiğinden, orman yangınlarının nedenleri dikkatle araştırılmalı, insana bağlı nedenler ayrıca ve öncelikle irdelenmelidir.

11.Sonuç

Türkiye, son aylarda yaygın ve şiddetli orman yangınlarına maruz kalmıştır ve öyle görünüyor ki mevsim değişene kadar da kalmaya devam edecektir. Ülkemiz, orman varlığı bakımından dünyada “orta” düzeyde kabul edilebilir. Meydana gelen bütün orman yangınlarına rağmen, orman varlığımız zaman içinde (yavaş da olsa) artış göstermiştir. Orman varlığımız 23,36 milyon hektar kadardır ve bu varlık ülke yüzölçümünün yaklaşık %30’unu oluşturmaktadır. Bu ormanların %95’i koru ormanı, %5 kadarı da baltalık ormandır. Tüm ormanların %45 kadarı sert yapraklı ağaçlardan oluşmaktadır. Ormanlarımızın %99 kadarı “devlet ormanı” statüsündedir.

Türkiye’nin bitki örtüsü, iklim özellikleri ve sosyal yapısı, orman yangınları için risk taşımaktadır. Özellikle Akdeniz, Ege ve Marmara kıyıları, hava sıcaklığının ve nispi nemin düşüklüğü nedeniyle sürekli yangın riski ile karşı karşıya bulunmaktadır. Ülke nüfusunun önemli kısmı, orman yangınlarına en hassas illerimizdeki orman köylerinde ve orman mahallelerinde yaşamaktadır. Ormanlara zaman geçtikçe daha fazla dahil olan insan kaynaklı arazi kullanımları, orman-yerleşim ve orman-tarım arakesit alanlarını sürekli olarak arttırmış ve böylece yanmaya daha elverişli alanlar ortaya çıkmıştır.

Orman yangınlarına engel olmak için gerekli eylem adımları; riskli alanların belirlenmesi, bu alanlarda gereken müdahale önlemlerinin alınması, orman alanlarındaki ve orman yakınındaki yapıların yangına dirençli hale getirilmesi, gerekli zamanlarda yasal kısıtlama ve yasaklamaların yürürlüğe konulmasıdır.

Ormanlarımızın korunması, Anayasanın açık ve tartışmasız hükümleriyle teminat altına alınmıştır. Anayasaya göre, yanan ormanlarda tekrar yeni orman yetiştirilir, bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamaz. Devlet ormanları Devletçe yönetilir ve işletilir, mülkiyet devri yapılamaz, kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz. Orman alanlarında madencilik ve turizm yatırımlarının yapılabilmesi koşulları, ayrıntılı yasal düzenlemelerle belirlenmiştir ve faaliyetlerin orman varlığına zarar vermemesi esastır.  Orman alanlarının yerleşime açılabilmesinin ön koşulu da bu yerlerin “orman vasfını kaybettiğinin bilimsel olarak ortaya konulmasına bağlıdır ve Kamuoyunda “2-B” olarak bilinen Orman Kanunu düzenlemelerine tabidir.

Türkiye’deki orman yangınlarına ilişkin ilk kayıtlar 1937 tarihlidir. Ülke tarihimizde, 1 yıl içinde en fazla alanın yandığı yıl, 165.307 hektar ile 1945 yılıdır. 2014-2023 yıllarını kapsayan 10 yıl içinde ülkemizde 25.690 orman yangını meydana gelmiş ve 232.290 hektar orman alanı yok olmuştur. 2021 yılı, bu açıdan en kötü bir yıldır; bu yıl içinde yangınların etkilediği orman alanı, 139.503 hektardır. 2024 yılında da 3.797 orman yangınında 27.484,56 hektar orman kaybedilmiştir.

Bitirmek üzere olduğumuz 2025 yılında ise, henüz resmi kesin istatistikler ortaya konmamış olsa da İzmir Aliağa’da başlayan ve sonra 50’den fazla bölgede çıkan yangınlarda kabaca 80.000 hektar orman alanının yok olduğu hesaplanmaktadır.

2007-2018 yılları arasında çıkan ve nedeni belirlenebilen 2.388 orman yangınları; %34 oranında insan ihmali ve dikkatsizliğinden, %7 terör, kundaklama, yer açma gibi kasıtlardan, %5 oranında enerji nakil hatlarından, %12 ise yıldırım düşmesinden kaynaklanmıştır.

2024 yangınlarının çıkış nedenleri ise; ihmal-dikkatsizlik: %39, kasıt: %3, kaza: %9, yıldırım düşmesi: %19 olarak verilmektedir. 2025 yılı yangınlarının çıkış nedenlerini ise henüz gerçekçi ve inandırıcı biçimde ortaya koyabilmek mümkün olmamıştır.

Çıkan yangınların ardından kamuoyunu meşgul eden “yangınların maden işletmesi açmak, turistik tesis kurmak ya da konut inşa etmek için çıkarıldığı” biçimindeki kötü niyet kuşkularının, dedikodudan öteye geçen geçerli kanıtları yoktur ve yetkili kurumlar bu iddiaları doğrulamamıştır. Öte yandan, maden işletmesi ya da turistik tesis açmak için yasal izin süreçleri zaten varken ve bu süreçler çıkan yangınlardan tam aksine olumsuz etkilenecekken, böyle girişimlerde bulunmak mantıkla bağdaşmayacaktır. Benzer şekilde, yanan orman alanlarında konutlar inşa etmek de mevzuata temelden aykırıdır. Yasal durum böyle ortadayken, bu tür girişimler yine de bazı kişiler tarafından gerçekten yapılmışsa hem bu kişiler ve hem de buna izin veren-göz yuman kamu görevlileri Ceza Kanunu açısından açıkça ağır suç işlemiş olacaklardır.

Orman yangınlarıyla mücadelenin 2 temel unsuru, hazır insan gücü ve hazır ekipmandır. Hazır insan, çıkan yangını en kısa zamanda bildirecek gözcüleri, kadrolu ve gönüllü söndürme elemanlarını, diğer bütün yardımcı elemanları; hazır ekipman ise sabit ya da hareketli erken uyarı sistemlerini; su havuzlarını, motorlu söndürme araçlarını,  havadan müdahale araçlarını, koruyucu malzemeleri içerir.

Türkiye’nin orman yangınlarıyla mücadele konusundaki yeterliliği, uzun zamandan beri tartışma konusudur. 2025 yılındaki yangınlarda yaşanan can kayıpları ve kaybedilen yaklaşık 80.000 hektar orman alanı, resmî kurumların bütün “aksi yöndeki” açıklamalarına karşın, yetersizlik görüntüsünü kuvvetlendirmiştir. Yangınların çıkmadan önlenmesinde, çıkan yangınlara müdahale hızında, elemanların donanım ve eğitim düzeylerinde eksiklikler vardır; kara ve hava müdahale araçlarının sayısal ve niteliksel yeterliliği tartışmalıdır. Bütün bu eksikliklerin; kapsamlı, uzun vadeli ve gerçekçi planlamalarla giderilmesi, orman varlığımızın korunmasında önceliğimiz olmalıdır.


KAYNAKÇA

[1] Orman Genel Müdürlüğü Resmi İstatistikleri-2024.

[2] Koru ormanı: Tohum orijinli yetişmiş veya yetiştirilecek ormandır. Baltalık Orman: Sürgün kökenli tıraşlama ormanıdır (Kaynak: Orman Genel Müdürlüğü/Orman İdaresi ve Planlama Dairesi Başkanlığı- “Türkiye Orman Varlığı 2020” Ankara, Nisan 2021).

[3] FAO’nun “Küresel Orman Kaynakları Değerlendirmesi (FRA) Raporundan alıntı (Kaynak: Orman Genel Müdürlüğü/Orman İdaresi ve Planlama Dairesi Başkanlığı- “Türkiye Orman Varlığı 2020” Ankara, Nisan 2021)

[4] 6831 Sayılı Orman Kanunu 4. Ve 6. Maddeleri.

[5] Dr. Yakup Korkmaz, “Özel Ormanlar ve Mülkiyet Açısından Değerlendirilmesi” Gazi Üni. Hukuk Fak. Dergisi, Yıl: 2010, Cilt: 14, Sayı: 1 Sf. 111

[6] Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 169. Ve 170. Maddeleri

[7]  6831 Sayılı Kanun’un 05.06.1986 tarihli ve 3302 Sayılı Kanun ile değiştirilmiş maddeleri.

[8] Cihan Erdönmez, “2B Alanlarının Satışının Türkiye Ulusal Ormancılık Programı Açısından İrdelenmesi”

Kastamonu Üni., Orman Fakültesi Dergisi, 2013, 13 (2): Sf: 307-324

[9] 1744 sayılı Yasanın 1. Maddesi ile 6831 sayılı Yasanın 2. Maddesinde yapılan değişiklik şöyledir:

“15/10/1961 gününden önce bilim ve fen kakımından orman niteliğini tam olarak kaydetmiş yerlerden;

  1. a) Su ve toprak rejimine zarar vermeyen, orman bütünlüğünü bozmayan, tarla, bağ, meyvalık, zeytinlik, fındıklık, fıstıklık (antepfıstığı) gibi çeşitli tarım alanlarında veya hayvancılıkta kullanılmasında yarar bulunan yerler ile otlak, kışlak ve yaylak haline gelmiş yerler ve
  2. b) Şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerleşim sahaları,

 Orman sınırları dışına çıkarılır.”

[10] Cihan Erdönmez, “2B Alanlarının Satışının Türkiye Ulusal Ormancılık Programı Açısından İrdelenmesi”

Kastamonu Üni., Orman Fakültesi Dergisi, 2013, 13 (2): 307-324

[11] Ali Kavgacı, “Orman Yangınları, “Cumhuriyetin 100.Yılında Türkiye Ormancılığı ve Geleceği” TOD Yayını, Ankara 2023, Sf: 221.

[12] “Orman Yangınlarına Dirençli Yerleşim Yerleri” Türkiye Ormancılar Derneği, Yayın no: 72, Ankara 2025, Sf: 4.

[13] Orman Genel Müdürlüğü 2024 yılı Faaliyet Raporu.

[14] “İtfaiyeciler için Orman Yangınları”, Türkiye Ormancılar Derneği, Yayın No: 53, Ankara, 2020, Sf: 11.

[15] OGM İstatistikleri, 2024.

[16] “Orman Yangınlarına Dirençli Yerleşim Yerleri” Türkiye Ormancılar Derneği, Yayın no: 72, Ankara, 2025, Sf: 1.

[17] “Orman Yangınları ve Meteoroloji” Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü yayını, http://www.meteor.gov.tr.

[18] “Orman Yangınlarına Dirençli Yerleşim Yerleri” Türkiye Ormancılar Derneği, Yayın no: 72, Ankara, 2025. Sf: 13 vd.

[19] 2012 yılında çıkan 6360 sayılı “On Dört İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Yedi İlçe Kurulması İle Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile büyükşehir sayısı 30’a yükselmiş ve büyükşehir sınırları içindeki köylerin statüleri mahalleye dönüştürülmüştür. 23.111 orman köylerinin %46’sını oluşturan 10.637’si artık orman mahallesi statüsündedir ve bu mahallelerde 4.431.271 kişi yaşamaktadır.

[20] Türkiye Ormancılar Derneği’nin 02.06.2025 tarihli kamuoyu duyurusundan.

[21] “Orman Yangınlarına Dirençli Yerleşim Yerleri” Türkiye Ormancılar Derneği, Yayın no: 72, Ankara, 2025, Sf: 10.

[22] C. Güngöroğlu, Z.U. Özkara, V. Tutmaz- “Türkiye’de Orman Yangın Yönetimi- Sorunlar ve Çözüm Önerileri” Karabük Üniversitesi, 2024, Sf: 517-570.

[23] 1937 tarih ve 3116 sayılı Orman Kanunu madde 25. “Ormanlarda umumi sıhhat ve emniyet ve menfaat icabı yapılacak her nevi bina ve tesisat ile orman hasılatı işleyeceklerin yapacakları bina ve tesisat için Ziraat vekaletinden izin almak lazımdır.”

[24] Aradan geçen zamanda gerçekleşen bu çeşitli anlayış ve yasa değişiklikleri konusu, metni kalabalıklaştırmamak için ayrıntılı biçimde irdelenmemiş, sadece son duruma odaklanılmıştır.

[25] 1982 yılında çıkarılan 2634 sayılı Kanunun 8. Maddesi.

[26] “Orman Yangınları”, Türkiye Ormancılar Derneği, Ankara, 2023, Bölüm I-I “Orman Yangınları Terminolojisi, Sf: 13.

[27] Kaynak: https://www.iletisim.gov.tr/turkce/haberler/detay/turkiyenin-orman-yanginlariyla-mucadele-gucune-iliskin-aciklama.

[28] Kaynak 1: https://www.turkiyegazetesi.com.tr/gundem/turkiyenin-yanginlarla-mucadele-envanterinde-neler-var-iste-tum-ayrintilar-ve-rakamlar-1058026.

Kaynak: 2: https://www.hurriyet.com.tr/gundem/turkiyede-kac-tane-yangin-sondurme-ucagi-var-iste-turkiyenin-orman-yanginlariyla-mucadele-gucu-42894545.

[29] “İtfaiyeciler için Orman Yangınları” TOD Yayın no: 53, Ankara 2020, Sf: 15.

[30] Orman Kanunu’nun 69’uncu maddesinde, “Orman idaresi, orman yangınlarını önlemek ve söndürmek maksadıyla her türlü hizmeti yapar ve yaptırır.” Hükmü vardır. 10.07 2018 günlü ve 30474 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 1 numaralı Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 410’uncu maddesiyle, ormanların korunması görevi Tarım ve Orman Bakanlığına verilmiştir. 3234 Sayılı Orman Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun “2-a” maddesine göre, Orman Bakanlığının bünyesindeki Orman Genel Müdürlüğü’nün temel görevlerinden birisi de ormanları yangınlara karşı korumaktır.

[31] 19.04.2018 günlü ve 7139 sayılı kanun ile 6831 Sayılı Orman Kanunu’nun 69 Maddesi değiştirilmiş ve “Orman yangınlarıyla mücadelede gönüllülerden de faydalanılır.” İfadesi ile gönüllülük sistemi getirilmiştir. 11 Eylül 2019 günlü ve 30885 sayılı Resmî Gazetede yayınlanan “Orman Yangınlarıyla Mücadelede Görev Yapan Gönüllüler Hakkında Yönetmelik” ile gönüllülük sistemi uygulamaya geçirilmiştir.

[32] Kaynak: https://www.iletisim.gov.tr/turkce/haberler/detay/turkiyenin-orman-yanginlariyla-mucadele-gucune-iliskin-aciklama.

[33] “Orman Yangınları”, Orman Genel Müdürlüğü, Ankara 2023, Bölüm: II-II, “Orman Yangınlarını Önlemede Eğitim ve Bilinçlendirme Çalışmaları” Sf. 185.

[34] C. Güngöroğlu, Z.U. Özkara, V. Tutmaz- “Türkiye’de Orman Yangın Yönetimi- Sorunlar ve Çözüm Önerileri” Karabük Üniversitesi, 2024, Sf: 528.

[35] S.Sayın, C.O.Güney, A. Sarı, “Orman Yangınlarında İşçi Sağlığı ve Güvenliği”, SDÜ Orman Fakültesi Dergisi, 2014, Sayı: 15, Sf: 168-175.

[36] C. Güngöroğlu, Z.U. Özkara, V. Tutmaz- “Türkiye’de Orman Yangın Yönetimi- Sorunlar ve Çözüm Önerileri” Karabük Üniversitesi, 2024, Sf: 532

[37] Kaynak: chrome-extension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/https://www.sayistay.gov.tr/reports/download/6do38LygXx-orman-genel- mudurlugu#:~:text=OGM%20D%C3%B6ner%20Sermaye%20%C4%B0%C5%9Fletmesi%202023,446.059%2C11%20TL%20olarak%20ger%C3%A7ekle%C5%9Fmi%C5%9Ftir.

 

 

İlgili İçerikler

KAPDEM Dijital

Kamu Politikası, Devlet Yönetimi ve Toplumsal Gelişim Merkezi (KAPDEM), Türkiye’de siyaset bilimi ve kamu yönetimi, kamu politikaları ile ekonomik, sosyal, kültürel ve toplumsal konulardaki temel kamusal, yönetimsel/idari/siyasi kararlara odaklı çalışmalar yapmak, projeler geliştirmek ve yenilikçi ve çözüm odaklı yaklaşımlara katkıda bulunmak üzere kurulmuştur. KAPDEM; tamamen bağımsız, tarafsız ve gönüllülük esasına dayalı olarak kurulmuş bir düşünce kuruluşudur. Herhangi bir siyasi parti, çıkar grubu, baskı grubu veya ulusal/uluslararası/ulus ötesi yapı ile organik bir bağı ya da ilişkisi yoktur. Bağımsız ve tarafsız kalmayı temel kuruluş ilkesi olarak benimsenmiştir.

Aboneliğiniz kaydedilemedi. Lütfen tekrar deneyin.
Aboneliğiniz başarıyla gerçekleşti.

BÜLTENİMİZE ABONE OLUN

Yayınlarımız, etkinliklerimiz ve 

duyurularımızdan haberdar olmak için 

abone olun

© KAPDEM 2025 | Tüm hakları saklıdır. İçerikler izinsiz olarak ve kaynak gösterilmeden kopyalanamaz, çoğaltılamaz ve başka mecralarda kullanılamaz.