Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu’na Verilen “Görevden Uzaklaştırma” Yetkisi Üzerine Değerlendirme

Yazar: Hıfzı Deveci

 

2025 Ocak ayının son günü Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM’de) kabul edilen (yine-yeni) bir Torba Kanun ile Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu’nun (DDK) üyelerine ve denetçilerine, “memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında görevden uzaklaştırma tedbirini uygulayabilme” yetkisi verildi ve elbette ülkenin gündemi yepyeni bir tartışmanın da sahibi oldu. Üstelik, bu yetki DDK’ya daha önce de verilmiş ve fakat Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmişti.

Bu makalede, önce Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu (DDK) nedir, nasıl çalışır gibi sorulara yanıt vermeye çalışacağız; daha sonra da Anayasaya aykırı bulunarak iptal edilmiş bir yetkinin DDK’ya tekrar (ve üstelik biraz daha genişletilerek) verilmesinin Anayasa karşısındaki durumunu irdeleyeceğiz.

Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu’na Verilen “Görevden Uzaklaştırma” Yetkisi Üzerine Değerlendirme

I. Giriş

Türkiye’nin; 16.04.2017 tarihinde gerçekleşen Anayasa değişikliği ile; yurtiçi literatürde “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” adıyla tanımlanan, pek çok dış kaynakta ise “Türk Tipi Başkanlık Sistemi” olarak anılan yeni bir yönetim dönemine girdiğini biliyoruz.[1] Bu yeni yönetim sisteminde, 1924 Anayasasından beri uygulanmakta olan geleneksel “yürütme” yönteminde köklü bir değişiklik gerçekleşmiş, “bakanlar kurulu” devreden çıkarılarak yürütme yetki ve görevi tek başına Cumhurbaşkanına verilmiştir. Böylece, öteden beri “yönetimsel görevler bakımından sorumluluk taşımayan, fakat kendisine pek çok takdir ve onay yetkisi tanınmış bir “denge-denetleme makamı” durumunda olan cumhurbaşkanı, bu yeni dönemde tek başına “bakanlar kurulu+cumhurbaşkanı” yetkileriyle, yani “yürütme gücüyle” donatılmıştır. Bunun doğal sonucu olarak, artık Cumhurbaşkanı “yürütme yetkisine ilişkin konularda” kararnameler çıkarabilmektedir.[2]

Cumhurbaşkanı, kendisine bağlı bir üst denetim birimi olan Devlet Denetleme Kurulu’nun yetkilerinde, 2018 yılında bir düzenleme yapmış ve Kurulu; “Denetlemeler sırasında denetimi güçleştiren veya engelleyen davranışlarda bulunan, görevde kalması halinde kamu zararını artıracağı ve suç delillerini karartacağı anlaşılan, kamu hizmetinin gerekleri yönünden görevi başında kalmasında sakınca görülen her kademe ve rütbedeki görevliler hakkında görevden uzaklaştırma tedbiri uygulamak ve bu tedbirin uygulanmasını yetkili makamlara önermek”  yetkisiyle donatmıştır.[3]

Ne var ki Anayasa Mahkemesi, Kasım 2021’de verdiği iptal kararı ile “görevden uzaklaştırma tedbiri uygulamak” ibaresini iptal etmiş, yani Kurulun yetkisini sadece “görevden uzaklaştırılmasını yetkili makamlara önermek” ile sınırlamıştır.[4]

İşte şimdi, TBMM’de 31.01.2025 tarihinde kabul edilen 7539 sayılı “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” başlıklı yeni bir Torba Kanunun 3. Maddesi ile Anayasa Mahkemesi’nin 3 yıl önce iptal ettiği bu yetki, (üstelik biraz daha genişletilerek) TEKRAR VERİLMEKTEDİR[5].[6]Tartıştığımız yeni durum, budur.

Aşağıda, önce Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu’nun yasal altyapısına ve görevlerine, daha sonra ise bu yeni yetkinin Anayasa karşısındaki durumuna odaklanacağız.

II. Devlet Denetleme Kurulu’nun Anayasal Altyapısı

Devlet Denetleme Kurulu (DDK), Türk bürokrasisine 1980 askeri darbesiyle girmiş bir kurumdur. Darbenin lideri veDevlet Başkanı Kenan Evren’in emrine, idareyi etkin biçimde denetleyebileceği bir organ verilmesi amacıyla, 1981 tarihinde kurulmuştur.1982 Anayasasının kabulü ile “Anayasal” bir statüye kavuşmuş ve “Cumhurbaşkanı emrinde” olduğu vurgulanmıştır. Devlet Denetleme Kurulu’nun görevi, 1982 Anayasası’nda; “İdarenin hukuka uygunluğunun, düzenli ve verimli şekilde yürütülmesinin ve geliştirilmesinin sağlanması amacıyla, Cumhurbaşkanının isteği üzerine denetlemeler yapmak” olarak tanımlanmış, 2017’de bu tanımda herhangi bir değişiklik yapılmamıştır. Fakat Kurulun 1982 Anayasası’ndaki yapısı ve görev alanları, 2017 yılında değişikliğe uğramıştır.

1982 Anayasasında Kurulun denetleme alanı; “Tüm kamu kurum ve kuruluşları ve sermayesinin yarısından fazlasına bu kurum ve kuruluşların katıldığı her türlü kuruluş, kamu kurumu niteliğinde olan meslek kuruluşları, her düzeydeki işçi ve işveren meslek kuruluşları, kamuya yararlı derneklerle vakıflar” olarak tanımlanmış, silahlı kuvvetler ve yargı organları, görev alanı dışında bırakılmıştı.[7] 2017 değişikliklerinden sonra ise sadece yargı organları kapsam dışında bırakılmıştır.[8] Anayasa Değişikliklerinden sonra çıkarılan 5 Sayılı CB Kararnamesinde ise görev alanına; “Kooperatif ve birlikler” ile görev alanı içindeki diğer bütün kuruluşların her türlü ortaklık ve iştirakleri” dahil edilmiştir. (Ne var ki Anayasa Mahkemesi; 01.02.2024 tarihli Kararı ile bu bentte yer alan; “…vakıflarda, kooperatiflerde, birliklerde ve bu kurum ve kuruluşların her türlü ortaklık ve iştiraklerinde…” ibaresini iptal etmiştir.[9]

III. Devlet Denetleme Kurulunun Parlamenter Demokrasideki Yeri

Parlamenter demokrasilerde, yürütme alanında sembolik görevler üstlenmiş sorumsuz cumhurbaşkanlarının emrinde Devlet Denetleme Kurulu (DDK) gibi bir kuruma rastlanmaz. Çünkü parlamenter demokrasideki cumhurbaşkanının, başbakana (ve hükümete) emir verme yetkisi yoktur.  Dolayısıyla, Cumhurbaşkanınca onaylanıp gönderilen DDK raporlarının başbakan ve hükümet açısından anlamı “öneri” olmaktan ileride değildir. DDK Raporlarının hükümet için anayasal bağlayıcılığı olabilmesi için, DDK’ya emir veren iradenin (cumhurbaşkanının) hükümete de emir verme yetkisi olmalıdır. Böyle bir durum ise ancak monarşilerde ya da başkanlık sistemlerinde mümkündür.

Ülkemizde, bu durumun (yasalarda ve anayasada bulunmayan) istisnası, Kenan Evren’in güçlü devlet başkanlığı ve bunu takip eden güçlü Cumhurbaşkanlığı döneminde yaşanmıştır. Bu dönemde üretilen bütün DDK raporları, hükümet için “emir niteliğinde” olmuştur.

Fakat Cumhurbaşkanının ve hükümetin farklı siyasi ve yönetsel yaklaşımlar sergileyebildikleri sonraki dönemlerde durum değişebilmiştir. Sonraki dönemlerde, (2017 yılındaki Anayasa değişikliğine kadar) DDK’nın ürettiği raporlar, hükümetler için hiçbir zaman emir niteliğinde olmamıştır.

2017 Anayasa değişikliğinden sonraki dönemde ise yürütme yetkisine tek başına sahip Cumhurbaşkanı’nın emrindeki DDK’nın ürettiği (ve elbette Cumhurbaşkanı tarafından onaylanan) raporların, yine Cumhurbaşkanı’nın başkanlığındaki hükümet için emir niteliğinde olduğu-olacağı ise doğaldır ve tartışmasızdır. Buradaki sorun, DDK’ya verilen “kamu görevlilerini görevden uzaklaştırma yetkisi” etrafında düğümlenmektedir. Bu durumu değerlendirmeden önce “kamu görevlisi” kimdir ve “görevden uzaklaştırma” ne demektir, bunları irdelemek meseleyi anlamak için önemlidir.

IV. Kamu Görevlisi, Kamu Görevi, Memur Kavramları Ne Anlama Gelir?

Kamu görevlisi kavramı, Anayasa Hukukundan İdare Hukukuna kadar birçok hukuk dalını ilgilendirmektedir. Buna rağmen, Türk Hukukunda tüm bu dalları içeren genel bir kamu görevlisi tanımına yer verilmemiştir. Değişik hukuk dallarında kamu görevlileri ile ilgili birçok hüküm öngörülmesine rağmen, genel ve tartışmasız bir tanım yoktur.  

Bültenimize Abone Olun

Kamu görevlisi kavramı ile ilgili genel ve bağlayıcı bir tanımın olmaması, bu kavrama literatürde değişik bakış açılarıyla farklı anlamlar yüklenmesine yol açmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının memur ve kamu görevlisi yaklaşımı (tanımı değil) şöyledir:

Devletin, kamu iktisadî teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür.” (Md.128). Görüldüğü gibi, 1982 Anayasa’sında (önceki anayasalarda da olduğu gibi) memur ve kamu görevlisi tanımına yer verilmemiştir. (Bu maddenin gerekçesinde, memur kavramının Anayasa’da tanımlanmasının imkânsızlığı karşısında dolaylı da olsa memuru ta­nımlanmaktan kaçınıldığı ifade edilmiş, “diğer kamu görevlileri” deyiminden ne anlaşıl­ması gerektiği hususunda ise herhangi bir açıklamaya yer verilmemiştir.

Anayasa’da “kamu hizmeti görevlilerinin” iki türünü oluşturan “memur­lar” ve “diğer kamu görevlileri” arasında, yerine getirecekleri görevin mahiyeti açısından da herhangi bir ayrım gözetilmemiştir. Buna göre “diğer kamu görevli­leri” de tıpkı memurlar gibi, kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri genel idari esaslara göre yerine getirmek üzere istihdam edilebilecektir. Dolayısıyla Anayasa’daki “diğer kamu görevlile­ri” deyiminin, memurlar ve işçiler dışında kamu hizmetinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlerde, kamu hukuku ilişkisi içinde yönetime bağlı olarak çalışan tüm kamu personelini kapsadığı söylenebilecektir.[10]

Türk Ceza Kanunundaki tanıma gelince, 2004 tarihli ve 5237 sayılı (yeni) TCK’da, oldukça geniş kapsamlı bir tanıma yer verildiğini görmekteyiz: Kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi.[11]

“Memur” deyiminin iyi bir tanımına, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda rastlanmaktadır. Ne var ki bu tanım da sadece Yasanın 1. Maddesinde sayılan kurumlarda çalışanları kapsamaktadır: “Devlet ve diğer kamu tüzel kişiliklerince genel idare esaslarına göre yürütülen asli ve sürekli kamu hizmetlerini ifa ile görevlendirilenler, bu Kanunun uygulanmasında memur sayılır.”[12]

Bu açıklamalardan sonra, kamu görevlisi kavramını, “çatı” ifade olarak, “bir kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi” olarak tanımlamak mümkündür. Daha özet biçimde ifade edecek olursak, kamusal faaliyetin yürütülmesine katılan kişiye kamu görevlisi denilmektedir ve Cumhurbaşkanından kamu işçisine kadar herkes kamu görevlisi sayılabilmektedir. Bu tanıma gönüllü veya zorla hizmete alınanlar, ücret karşılığında çalışanlar, kadrolu veya kadrosuz çalışanlar, idare hukukuna tabi olarak çalışanlar, silahlı kuvvetler mensupları, üniversite öğretim üyeleri, memurlar, işçiler, kamu hizmetinin gerektirdiği sü­rekli ve asli işlerde çalışanlar ve sözleşmeli personel dahildir. Herhangi bir kamusal faaliyetin yürütülmesine ihale yoluyla (Ticaret Hukuku kapsamında) katılan kişi ise kamu görevlisi sayılmayacaktır.[13]

V. Ceza Kovuşturması ve Disiplin İşlemleri İle İlgili Yaklaşımlar

Kamu görevlerinin tanımlanmasında bazı tartışmalı noktalar olmasına karşın, “atama, görevden alma, disiplin ve ceza işlemleri” konusunda hemen hemen hiçbir tartışmalı nokta yoktur. Çünkü ister seçilmiş isterse de atanmış olsun ister geçici ister sürekli çalışsın, bütün kamu görevlileri için, önce Anayasamızda, daha sonra da kendi kuruluş kanunlarında bu konulara ilişkin kapsamlı hükümler vardır.

Anayasamızdaki temel kurallar şöyle özetlenebilir:

* Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir (malî ve sosyal haklara ilişkin toplu sözleşme hükümleri saklıdır).

*  Savunma hakkı tanınmadıkça disiplin cezası verilemez.

* Disiplin kararları yargı denetimi dışında bırakılamaz.

* İşledikleri iddia edilen suçlardan ötürü ceza kovuşturması açılması, kanunla belirlenen istisnalar dışında, kanunun gösterdiği idarî merciin iznine bağlıdır.[14]

Yargı mensuplarının, asker kişilerin, dokunulmazlık sahibi olan ve olmayan seçilmişlerin ve Devlet Memurları Kanunu kapsamındaki bütün memurların disiplin ve ceza işlemleri bakımından önce Anayasanın, sonra kendi özel kanunlarının çizdiği sınırlar ve belirlediği yöntemler içinde takip edilmesi gereklidir. Örneğin, Anayasa’nın 138, 139 ve 140. maddeleriyle koruma altına alınan “mahkemelerin bağımsızlığı” ve “hakimlik ve savcılık teminatı” ilkelerinin gereği olarak, hâkim ve savcıların gerek görevleri ile ilgili gerekse görevleri sırasında işledikleri suçlar ile kişisel suçlarının soruşturulması ve kovuşturulmasına ilişkin özel yetki ve görev düzenlemeleri Hakimler ve Savcılar Kanununda gösterilmiştir.[15] Asker kişilerin soruşturma ve kovuşturmalarına ilişkin hükümler ise Askeri Ceza Kanununda ve Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanununda gösterilmiştir.[16] Mahalli idarelerin seçilmiş organlarının (ve belediye başkanlarının) görevine son verilmesi yetkisi ise Anayasaya göre esas olarak genel hükümlere göre yargı organına verilmiş, yani mahkeme kararına bağlı kılınmıştır.

Ancak İçişleri Bakanı, görevleri ile ilgili bir suç sebebi ile hakkında soruşturma veya kovuşturma yürütülen belediye başkanlarını, geçici bir tedbir olarak, kesin hükme kadar görevinden uzaklaştırabilmektedir.[17]

Diğer bütün devlet memurları ile ilgili olarak yürütülecek soruşturma ve kovuşturma usulleri de Devlet Memurları Kanunu’nda gösterilmiştir.[18] Asker kişiler ve yargı mensupları dışında kalan bütün diğer memurlar ve kamu görevlilerinin kovuşturulmasına izin vermeye yetkili makamlar ise Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunda gösterilmiştir.[19]Ceza soruşturma ve kovuşturmalarındaki yöntemler ve yetkiler bu denli kapsamlı kurallara bağlanmış olan kamu görevlilerinin disiplin soruşturması ve disiplin cezası işlemleri de benzer biçimde ayrıntılı kurallarla belirlenmiştir.

VI. “Görevden Uzaklaştırma” Nedir?

Görevden uzaklaştırma, en kısa ve öz biçimde açıklayacak olursak, “geçici bir idari tedbir” dir.

Kamu görevlileri, yürüttükleri kamu hizmetinin zarar görmemesi için, yasa ile yetkili kılınmış makamlar tarafından, sadece bir tedbir olarak, yasada belirtilen koşullar altında ve belirli süre görevlerinden uzaklaştırılabilirler. Disiplin ve ceza kovuşturması bakımından özel düzenlemelere tabi olan kamu görevlileri, görevden uzaklaştırma konusunda da birbirinden farklı ve özel düzenlemelere tabidirler.

i. Görevden Uzaklaştırma Yetkilileri

Görevden uzaklaştırma konusundaki en temel ve kapsamlı tanımı, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunundan alarak şöyle özetleyebiliriz: “Görevden uzaklaştırma, Devlet kamu hizmetlerinin gerektirdiği hallerde, görevi başında kalmasında sakınca görülecek Devlet memurları hakkında alınan ihtiyati bir tedbirdir. Görevden uzaklaştırma tedbiri, soruşturmanın herhangi bir safhasında da alınabilir. Haklarında mahkemelerce cezai kovuşturma yapılan Devlet memurları da 138 inci maddedeki yetkililer tarafından görevden uzaklaştırılabilirler.

Aynı Yasada, görevden uzaklaştırmaya yetkililer ise; a) Atamaya yetkili amirler, b) Bakanlık ve genel müdürlük müfettişleri, c) İllerde valiler d) İlçelerde kaymakamlar (İlçe idari şube başkanları hakkında valinin muvafakati şarttır.) olarak sayılmıştır.[20]

Hakimler ve Savcılar Kanunundaki “görevden uzaklaştırma” tanımı ise şöyledir: “Hakkında soruşturma yapılan hâkim ve savcının göreve devamının, soruşturmanın selametine yahut yargı erkinin nüfuz ve itibarına zarar vereceğine kanaat getirilirse, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca geçici bir tedbir olarak görevden uzaklaştırılmasına veya soruşturmanın sonuçlanmasına kadar geçici yetki ile bir başka yargı çevresinde görevlendirilmesine karar verilebilir. Yukarıdaki önlemler, soruşturmanın ve ceza kovuşturmasının herhangi bir safhasında da alınabilir.[21]

Asker kişiler için TSK Disiplin Kanunundaki tanım ise şöyledir: “Disiplinsizlik veya suç teşkil edebilecek bir fiili nedeniyle hakkında yapılan inceleme ve araştırmanın emniyetli ve sıhhatli olarak devam etmesi amacıyla, görevi başında kalmasında sakınca görülecek subay, astsubay, uzman jandarma, uzman erbaş veya sözleşmeli erbaş ve erler idari izinli sayılarak görevinden geçici olarak uzaklaştırılabilir.” Asker kişiler için görevden uzaklaştırma yetkilileri ise şöyle sayılmıştır: Sıralı disiplin amirlerinden biri veya disiplin soruşturmacılarının teklifi üzerine ya da doğrudan disiplin amiri konumundaki asgari tugay ve eşiti ile daha üst seviyedeki birlik, karargâh veya kurum amirleri.[22]

Seçilmiş mahalli idare organları ve belediye başkanları için ise tanım şöyledir: “Görevleriyle ilgili bir suç nedeniyle haklarında soruşturma veya kovuşturma açılan belediye organları veya bu organların üyeleri, kesin hükme kadar İçişleri Bakanı tarafından görevden uzaklaştırılabilir.[23]

ii. Görevden Uzaklaştırmada Süre Sınırları ve Özlük Hakları

Görevden uzaklaştırma tedbirinin süresi ve bu süre içinde muhataplarının özlük haklarında gerçekleşecek kısıtlılıklar da kamu görevlileri arasında birtakım farklı düzenlemelere tabidir. Örneğin disiplin soruşturmaları nedeniyle verilecek görevden uzaklaştırma kararlarının süreleri; Hâkim ve Savcılar için en çok 3 ay olabilir; bu süre en çok 2 ay uzatılabilir. Asker kişiler için en çok 15 gün olabilir; bu süre en çok iki katına kadar uzatılabilir. Diğer devlet memurları en çok 3 ay görevden uzaklaştırılabilir. Bir ceza kovuşturması nedeniyle verilen görevden uzaklaştırma kararlarında ise yargılamanın sonucuna göre hareket edilir. Beraat, kamu davasının düşmesi, genel af ya da görevden kesin çıkarma gerektirmeyen bir ceza ile mahkûm olma gibi durumlarda, görevden uzaklaştırma kararının da derhal kaldırılması gerekir.

Görevden uzaklaştırılan kamu görevlilerinin, uzak kaldıkları süre için özlük haklarında yapılacak kısıntılar da ilgili oldukları yasalarda ayrıntılı biçimde düzenlenmiştir.  

Yukarıdan beri yapılan açıklamalar; görevden uzaklaştırma tedbirinin hiçbir şekilde kuralsız-gerekçesiz biçimde uygulanamayacağını ve uygulanmasındaki temel amacın da “kamu hizmetinin zarar görmemesi” olduğunu göstermektedir. Yasalardaki ayrıntılı düzenlemelerin gösterdiği bir başka gerçek de şudur: Bu tedbir; ilgili kurumun bütün işleyişini bilen ve dolayısıyla ilgili kamu görevlisini ve yürüttüğü kamu görevini en yakından tanıyan birim amirlerine ve o kurumun soruşturma yetkililerine tanınmıştır.

Sonuç olarak; görevden uzaklaştırma; koşulları, yetkilileri, sınırları, amaçları kesin olarak belirlenmiş bir “tedbir” dir; asla ceza değildir.

VII. Devlet Denetleme Kurulu’nun “Görevden Uzaklaştırma” Tedbirini Uygulaması Doğru Mudur?

Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu’nun (DDK’nın) Kuruluş amacı, ilk kuruluş yasası olan (şimdi yürürlükte bulunmayan) 2443 sayılı Yasada “Yönetimin hukuka uygun, düzenli ve verimli bir şekilde yürütülmesinin ve geliştirilmesinin sağlanması” olarak belirlenmiştir. Görevi ise, (kapsama dahil bütün kuruluşlarda) “Her türlü inceleme, araştırma ve denetlemeler yapmaktır.”[24] 2017 yılındaki Anayasa değişikliğinden sonraki dönemde de (halen yürürlükte bulunan) 5 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinde görev tanımı şöyle yapılmaktadır: “İdarenin hukuka uygunluğunun, düzenli ve verimli şekilde yürütülmesinin ve geliştirilmesinin sağlanması amacıyla (kapsama dahil bütün kurumlarda) her türlü idari soruşturma, inceleme, araştırma ve denetlemeleri yapmak.” 2443 sayılı Yasada ayrıca tanımlanmamış olan “denetleme” görevinin içeriği ise 5 Sayılı Kararnamede şöyle tanımlanmaktadır: “Denetleme: Denetim, inceleme, araştırma ve soruşturma faaliyetlerinin tamamı.”

2017 Anayasa Değişikliğinden sonraki (halen yürürlükte olan) dönem ile öncesi arasındaki farklılıkları şöyle ortaya koymak mümkündür:

a) DDK artık sorumsuz Cumhurbaşkanı’nın değil, yasama yetkisine sahip Cumhurbaşkanı’nın emrindeki bir kuruldur.

b) Önceki dönemde görev tanımında “soruşturma yapmak” yokken, 2017 değişikliğinden sonra kurulun görevleri arasına “soruşturma” da girmiş bulunmaktadır. Esasen, yeni dönemde “denetim” görevi zaten soruşturmayı da kapsamaktadır.

c) Önceki dönemde silahlı kuvvetler ve yargı organları DDK’nın görev alanı dışında tutulmuşken, yeni dönemde silahlı kuvvetler artık dışında değildir.[25]

Bu yeni görev tanımına bakılarak, yeni dönemde DDK’nın artık kapsam içindeki kuruluşlarda “disiplin soruşturmaları da yapabilecekleri (adli soruşturma C. Savcılarının görevi olduğundan doğal olarak kapsam dışıdır) iddia edilebilir mi? Hayır, edilemez! Çünkü DDK üyeleri ya da denetçileri, kapsam içindeki kuruluşlardaki hiçbir görevlinin “Disiplin amiri” değildirler! Dolayısıyla, her kuruluşun kendi iç mevzuatında ayrıntılı biçimde belirlenmiş olan “disiplin amirlerine tanınmış olan disiplin soruşturması yapma ve ceza verme yetkisine” sahip olamazlar.

Esasen, böyle bir yetkinin, DDK üyelerine ya da denetçilerine Cumhurbaşkanı Kararnamesiyle verilmesi de Anayasamıza göre mümkün değildir! Çünkü Anayasanın 104’üncü maddesine göre; “Kanunda açıkça düzenlenen konularda Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi çıkarılamaz. Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kanunlarda farklı hükümler bulunması halinde, kanun hükümleri uygulanır.”

Özetle, disiplin cezaları; ancak ilgili kurumların kendi yasal mevzuatlarındaki yöntemler takip edilerek, bu mevzuatla yetkilendirilmiş disiplin amirleri ve cezanın türüne göre disiplin kurulları tarafından, savunma hakkı tanınarak ve yargı denetimine açık biçimde verilebilir. Görevden uzaklaştırma tedbirinin bir disiplin uygulaması olduğu tartışmalıdır. Ağırlıklı görüş, bu tedbirin, tamamen “idari bir eylem” olduğunu yönündedir. Bu tedbirin disiplin işlemi olmayıp idari bir eylem olduğunun kabulü halinde dahi, DDK üyeleri ile denetçilerine böyle bir yetkinin verilmesinin; aşağıda sıralanan nedenlerle hem bir yetki aşımı hem de Anayasa’ya aykırılık oluşturduğu düşünülmektedir:

i. Devlet Denetleme Kurulu’na Verilen Görevden Uzaklaştırma Yetkisinin Anayasa’ya Aykırılığına ilişkin Düşünceler

a) Her şeyden önce; bu yetki, daha önce Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile verilmiş ve fakat Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmişken,[26] aynı yetkinin bu kez bir kanun ile tekrarlanması, Anayasa Hukuku teamüllerine aykırılık oluşturmaktadır. 

b) Görevden uzaklaştırma tedbirini uygulamaya kimlerin yetkili olduğu ve buna ilişkin diğer ayrıntılar, her kurumdaki ve her statüdeki kamu görevlilerinin tabi oldukları kuruluş yasalarında açıkça belirlenmiştir. Bu yasal mevzuat yürürlüğünü korurken, aynı konuda farklı bir yasal düzenleme yapılmış olmasının “idari gerekliliğine” ilişkin sağlıklı bir yanıt bulmak olanaksızdır.

c) İşçi ve işveren meslek kuruluşlarının ve derneklerin de yetki kapsamında sayılmasının, Anayasada açıkça düzenlenen (Anayasa Md.33) dernek kurma özgürlüğüne açıkça aykırı olduğu, Anayasa Mahkemesi’nin söz konusu iptal kararında açıkça belirtilmiştir.

d) Aynı yetkinin kapsamına işçi sendikalarının alınmış olması da Anayasada açıkça tanınan örgütlenme özgürlüğüne ve “Uluslararası Anlaşmaların Üstünlüğü” ilkesine (Anayasa Md.90) açıkça aykırıdır.

VIII. Sonuç

2025 Şubat ayının başlarında yayımlanan 7539 sayılı Yasa ile Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu’nun (DDK) üyelerine ve denetçilerine, “her düzeydeki memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında görevden uzaklaştırma tedbirini uygulayabilme” yetkisinin verilmesi konusunu incelediğimiz makalemizde, şu sonuçlara ulaşılmıştır:

DDK, 2017 Anayasa değişiklikleri öncesinde “sorumsuz” Cumhurbaşkanı emrinde “her türlü inceleme, araştırma ve denetlemeler yapmakla” görevli iken, 2017 Anayasa değişikliklerinden sonra bu kez “yürütme yetkisine sahip” Cumhurbaşkanı emrinde “her türlü idari soruşturma, inceleme, araştırma ve denetlemeleri yapmakla” görevli bir kurul olarak dizayn edilmiştir. Önceki dönemde silahlı kuvvetler ve yargı organları Kurulun görev alanı içinde değilken, yeni dönemde hem silahlı kuvvetler hem de başka bazı kuruluşlar görev alanı içine dahil edilmiştir.

Anayasa değişikliğinden sonra, 2018 yılında çıkarılan 5 sayılı CB kararnamesi ile DDK üyelerine, “görev kapsamı içindeki kuruluşlarda çalışan her kademe ve rütbedeki görevliler hakkında görevden uzaklaştırma tedbirini uygulayabilme” yetkisi verilmiş; ancak Anayasa Mahkemesi 2021 tarihli bir kararı ile bu yetkiyi iptal etmiştir.

Ne var ki, AYM tarafından iptal edilen bu yetki, bu kez 31 Ocak 2025’te 7539 sayılı Yasa ile ve bu kez DDK denetçilerini de yetkili kılacak biçimde yeniden verilmiştir. Bu yetkinin DDK üyelerine ve denetçilerine yeniden verilmesinin, aşağıdaki nedenlerden ötürü Anayasa’ya aykırı olduğu düşünülmektedir:

Bu yetki, daha önce Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile verilmiş ve fakat Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmişken, aynı yetkinin bu kez bir kanun ile tekrarlanması, Anayasa Hukuku teamüllerine aykırılık oluşturmaktadır. Görevden uzaklaştırma tedbirini uygulamaya kimlerin yetkili olduğu ve buna ilişkin diğer ayrıntılar, her kurum ve statüdeki kamu görevlilerinin, bağlı oldukları kuruluş yasalarında açıkça belirlenmiştir. Bu yasal mevzuat yürürlüğünü korurken, aynı konuda farklı bir yasal düzenleme yapılmış olmasının “idari gerekliliğine” ilişkin hiçbir mantıklı veri ve gerekçe bulunmamaktadır.

İşçi ve işveren meslek kuruluşlarının ve derneklerin de yetki kapsamında sayılması, Anayasada açıkça düzenlenen dernek kurma özgürlüğüne açıkça aykırıdır. Aynı yetkinin kapsamına işçi sendikalarının alınmış olması da Anayasa’da tanınan örgütlenme özgürlüğüne ve “Uluslararası Anlaşmaların Üstünlüğü” ilkesine açıkça aykırıdır.

Bu yazıda ifade edilen görüşler yalnızca yazara aittir; KAPDEM’in kurumsal duruşunu, editoryal görüşünü ve/veya politik tutumunu  yansıtmayabilir. KAPDEM, yayınladığı içerikler aracılığıyla farklı perspektiflerin ifade edilmesini teşvik eder, ancak bu içeriklerde kullanılan bilgi ve üretilerin fikirlerin  tüm sorumluluğu yazarlarına aittir.

The views expressed in this article are solely those of the author and may not reflect the institutional stance, editorial perspective, and/or policy orientation of KAPDEM. While KAPDEM encourages the articulation of diverse perspectives through its published content, it bears no responsibility for the information and intellectual output presented therein; all responsibility lies with the respective authors.


[1] Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında yapılan söz konusu değişiklikler, TBMM’de 21.01.2017 tarihinde kabul edilerek 11.02.2017 tarihli ve 29976 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 6771 sayılı “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik yapılmasına Dair Kanunun, 16.04.2017 tarihinde yapılan Anayasa Referandumu ile kabul edilmesi üzerine gerçekleşmiştir. Yasanın “Yürürlük” maddesindeki ayrıntılı hükümlere uygun biçimde, bu değişikliklerin büyük bölümü, 24.06.2018 tarihinde ikisi birlikte yapılan Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Genel Seçimlerinden sonra yürürlüğe girmiştir.

[2] Anayasa’nın 104’üncü maddesinde, bu yetkinin sınırları şöyle çizilmiştir:

(*) Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleriyle dördüncü bölümde yer alan siyasi haklar ve ödevler Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenemez.

(*) Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz.

(*) Kanunda açıkça düzenlenen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz.

(*) Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kanunlarda farklı hükümler bulunması halinde, kanun hükümleri uygulanır.

(*) Türkiye Büyük Millet Meclisinin aynı konuda kanun çıkarması durumunda, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz hale gelir.

(*) Cumhurbaşkanı, kanunların uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla, yönetmelikler çıkarabilir.

(*) Cumhurbaşkanı, ayrıca Anayasada ve kanunlarda verilen seçme ve atama görevleri ile diğer görevleri yerine getirir ve yetkileri kullanır.

[3] Bu yetki değişikliği şöyle bir işlem sırasıyla gerçekleşmiştir:

a) Önce, 01.04.1981 Kabul tarihli 2443 Sayılı “Devlet Denetleme Kurulu Kurulması” Hakkında Kanunun pek çok maddesi, 09.07.2018 gün ve 30473 sayılı (3.mükerrer) Resmî Gazetede yayımlanan 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yürürlükten kaldırılmış,

b) Daha sonra 15.07.2018 gün ve 30479 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 5 no.lu CB Kararnamesiyle bu yeni yetki tanınmıştır

[4] Anayasa Mahkemesi’nin 2018/121 Esas, 2021/84 Karar sayılı ve 11.11.2021 tarihli kararı, 17.03.2022 günlü ve 31.781 sayılı Resmî Gazetede yayımlanmıştır.

[5] Daha önceki (5 sayılı CB Kararnamesindeki) şeklinde, görevden uzaklaştırma yetkisi denetlemeyi yürüten DDK Denetleme Grup Başkanına verilmişken, yeni durumda (7539 sayılı Yasada) ilgili kurul üyesi veya denetçi bu yetkiye sahip olacaktır. NOT: “DDK Denetleme Grup Başkanı” deyiminin, ilgili DDK üyesini tanımladığı, Anayasa Mahkemesi’nin İptal Kararında (95. Bentte) belirtilmektedir.

[6] 7539 sayılı Yasa, 04.02.2025 günlü ve 32803 sayılı Resmî Gazetede yayımlanmıştır.

[7] 1982 Anayasası Md.108; 2443 sayılı Yasa Md.1 ve 2.

[8] 2017 Değişiklikleri kapsamında 6771 sayılı Kanun Md: 16

[9] Anayasa Mahkemesinin 1/2/2024 Tarihli ve E: 2021/113, K: 2024/29 Sayılı Kararı.

[10] Av. Hüseyin Aydın, “Ceza Hukukunda Kamu Görevlisi Kavramı”, Ankara Barosu Dergisi, Yıl: 2010, Sayı:1 Sf.: 109-128.

[11] 12.10.2004 günlü ve 25611 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 6/c maddesi.

[12] 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun4/A maddesi.

[13] Av. Hüseyin Aydın, “Ceza Hukukunda Kamu Görevlisi Kavramı”, Ankara Barosu Dergisi, Yıl: 2010, Sayı:1 Sf.: 109-128.

[14] T.C. Anayasası Md. 129

[15] 2802 sayılı Kanun

[16] 1632 ve 6413 sayılı Kanunlar

[17] Anayasa Md.127

[18] 657 sayılı Kanun

[19] 4483 sayılı Kanun

[20] 657 sayılı Kanun Md: 137 vd.

[21] 2802 sayılı Kanun Md: 77 vd.

[22] 6413 sayılı Kanun Md: 29 vd.

[23] 5393 sayılı Kanun Md: 47.

[24] 03.04.1981 günlü ve 2443 sayılı Kanun.

[25] Önceki ve sonraki dönem arasında DDK’nın üye sayısına ve örgüt yapısına ilişkin bazı farklılıklar da bulunmaktadır; ancak bunlar konumuzla ilgili olmadığı için burada ayrıntıya girilmemiştir.

[26] Anayasa Mahkemesinin 11.11.2021 Tarihli ve E: 2018/121, K: 2021/84 Sayılı Kararı.

İlgili İçerikler

KAPDEM Dijital

Kamu Politikası, Devlet Yönetimi ve Toplumsal Gelişim Merkezi (KAPDEM), Türkiye’de siyaset bilimi ve kamu yönetimi, kamu politikaları ile ekonomik, sosyal, kültürel ve toplumsal konulardaki temel kamusal, yönetimsel/idari/siyasi kararlara odaklı çalışmalar yapmak, projeler geliştirmek ve yenilikçi ve çözüm odaklı yaklaşımlara katkıda bulunmak üzere kurulmuştur. KAPDEM; tamamen bağımsız, tarafsız ve gönüllülük esasına dayalı olarak kurulmuş bir düşünce kuruluşudur. Herhangi bir siyasi parti, çıkar grubu, baskı grubu veya ulusal/uluslararası/ulus ötesi yapı ile organik bir bağı ya da ilişkisi yoktur. Bağımsız ve tarafsız kalmayı temel kuruluş ilkesi olarak benimsenmiştir.

Aboneliğiniz kaydedilemedi. Lütfen tekrar deneyin.
Aboneliğiniz başarıyla gerçekleşti.

BÜLTENİMİZE ABONE OLUN

Yayınlarımız, etkinliklerimiz ve 

duyurularımızdan haberdar olmak için 

abone olun

© KAPDEM 2025 | Tüm hakları saklıdır. İçerikler izinsiz olarak ve kaynak gösterilmeden kopyalanamaz, çoğaltılamaz ve başka mecralarda kullanılamaz.