Türkiye–Çin İlişkilerinin Gölgesinde Uygur Meselesi

Yazar: Prof. Dr. Işık Kuşçu Bonnenfant

ÖZET

Bu makale Çin’in Sincan bölgesinde yaşayan Uygur milletinin tarihsel arka planını ve özellikle 1990’lar sonrası giderek artan Uygur kimliğine yönelik baskılar üzerinedir. Çin Halk Cumhuriyeti’nin 1949’da kurulmasının ardından, Komünist Parti Uygurlara ve diğer etnik ve dini gruplara yönelik, belli dönemlerde görece esnekliği de içeren, farklı siyasetler takip etmiştir. Ancak özellikle 11 Eylül sonrası dönemde, Uygurlara yönelik baskılar onların kendine özgü dini ve kültürel kimliğini ortadan kaldırmaya yönelmiştir. Türkiye, tarihsel olarak, Çin’deki ihlalleri vurgulamak için önemli ulusötesi kampanyalar düzenleyen, küresel olarak dağılmış Uygur diasporası için önemli bir sığınak görevi görmüştür. Ancak, 1980’lerden bu yana, Türkiye ile Çin arasındaki diplomatik ve ekonomik bağlar önemli ölçüde güçlenmiştir ve bu da Ankara’nın konumunu karmaşıklaştırmıştır. Türk hükümeti, bir yandan Pekin ile hayati ekonomik ilişkilerini sürdürürken, diğer yandan Uygurların içinde bulunduğu zor duruma ilişkin yoğun iç kamuoyu baskısı ve medyanın tepkisine de yanıt vermek zorunda kalmaktadır.

Türkiye–Çin İlişkilerinin Gölgesinde Uygur Meselesi

Uygurlar, Çin’in resmi olarak tanınan 55 etnik azınlık grubundan biridir ve çoğunlukla Sincan’da (XUAR) yaşamaktadır. “Yeni sınır” anlamına gelen Xinjiang, 18. yüzyılda Qing Hanedanlığı’nın fethinden sonra Çin’in bir parçası haline gelmiştir. Qing Hanedanlığı’nın 1911’de yıkılmasının ardından, Sincan, 1933 ve 1944’te Doğu Türkistan Cumhuriyeti olarak kısa süreli bağımsızlık da dahil olmak üzere çeşitli direniş dönemleri yaşamıştır. 1949’da komünist birliklerin yönetimi ele geçirmesinin ardından Sincan, Çin Halk Cumhuriyeti’ne entegre edilmiştir. Başlangıçta Çin Komünist Partisi (ÇKP), yerel özyönetim konusunda hoşgörülü bir yaklaşım benimsemiş, daha sonra merkezi bir Çin içinde özerklik politikasına yönelmiş ve özerk bölgelerin tüm ülkenin bir parçası olduğunu vurgulamıştır.

Pekin’in Sincan’daki politikaları ekonomik büyümeyi hızlandırmış ve Han göçünü teşvik etmiş, bu da Uygurlar için yaşam standartlarının iyileşmesine yol açmış ancak etnik gruplar arası gerginlikleri artırmıştır. 11 Eylül saldırılarının ardından ÇKP, Uygurları terörizmle ilişkilendirerek ve özellikle 5 Temmuz 2009’daki şiddetli ayaklanmaların ardından toplumsal imajlarını zedeleyerek güvenlik önlemlerini yoğunlaştırdı. Hükümet, artırılmış gözetim, askeri varlık ve dini pratiklerin bastırılması gibi daha sert güvenlik önlemleriyle karşılık verdi. Bu önlemlere rağmen, Uygurların şiddet eylemlerinin arttığı ve hedefli saldırılara dönüştüğü bildirildi. Ayrıca, Han yetkilileri tarafından yapılan ev ziyaretleri aracılığıyla Uygurların özel hayatlarını izlemek için “tek aile gibi birleştik” programı başlatıldı. Sincan’da ziyaretçiler, aşırı dindarlık veya radikalleşme şüphesiyle hane halkı üyelerini bildirebiliyor ve bu durum, 2017’den beri kurulan “eğitim ve dönüşüm eğitim merkezleri”nde gözaltına alınmalarına yol açıyor. Başlangıçta Çin yetkilileri tarafından reddedilen ve Batı medyası tarafından ‘toplama kampları’ olarak tanımlanan bu tesisler, dini ideolojiyi ortadan kaldırmayı ve devlet değerlerini yüceltmeyi amaçlıyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne göre, şu anda yaklaşık 300-400 bu tür merkez bulunuyor ve yaklaşık bir milyon kişi gözaltında tutuluyor.

Uygur diasporası, bu vahşetin uluslararası toplum tarafından duyulması için seferber olmada önemli bir aktördür. 1950’lerden bu yana Uygurlar, anavatanlarından giderek daha fazla göç ederek Orta Asya, Türkiye, Avrupa, Amerika Birleşik Devletleri, Avustralya ve Kanada gibi yerlere yerleşmişlerdir ve tahminen 500.000 ila 600.000 Uygur yurt dışında yaşamaktadır. Vatansız ve çatışma kaynaklı bir grup olarak, ulusal bir kimlik oluşturmak ve hem yerel hem de uluslararası alanda durumları hakkında farkındalık yaratmak için aktif olarak seferber olmuşlardır. Son teknolojik gelişmeler ve yeni keşfedilen birlik, onların ulusötesi örgütlenmelerine olanak tanımış ve lobicilik, şiddet içermeyen gösteriler ve dilekçe verme gibi ılımlı faaliyetler yoluyla başarılı seferberlik stratejilerine yol açmıştır. Uygur diasporasının seferberliği, Orta Asya’daki zorluklarla karşılaştıktan sonra, Mehmet Emin Buğra ve İsa Yusuf gibi liderler yönetiminde Türkiye’de başlamıştır. 1949’da Sincan’ın komünistler tarafından ele geçirilmesinin ardından İsa Yusuf Alptekin ve Mehmet Emin Buğra, yaklaşık 2.000 takipçiyle birlikte Keşmir’e kaçtılar. 1952’de Türkiye’ye kabul edildiler ve burada vatandaşlık yardımı yoluyla Uygurların uyumunu kolaylaştırdılar. Türkiye, milliyetçi fikirlerin yayılmasını kısıtlayan sınırlı siyasi fırsatlara rağmen, 1960’lardan itibaren Uygur diasporasının seferberliği için önemli bir üs görevi gördü. Uygur diasporası, Doğu Türkistan Vakfı ve Doğu Türkistan Kültür ve Dayanışma Derneği gibi örgütler kurarak birliği ve kolektif örgütlenmeyi teşvik etti. Alptekin ve Buğra, Uygurların koşulları hakkında farkındalık yaratmak ve direniş ve yönetim geleneklerini vurgulayan tarihsel bir anlatı oluşturmak, komünist baskı altındaki durumlarını çerçevelemek ve vatansız diaspora için alternatif bir kimlik duygusu geliştirmek amacıyla yayınlar kullanarak önemli roller üstlendiler.

Ev sahibi devlet olarak Türkiye, uzun zamandır Uygurlar için güvenli bir liman olmuştur. Ancak Çin ve Türkiye arasındaki resmi ilişkiler 1971’de başladığından beri Türkiye istikrarsız bir durumdadır. Bu ilişkilerin kurumsallaşmasındaki ilk adımlar, karşılıklı üst düzey ziyaretlerin de yardımıyla 1980’ler ve 1990’larda atılmıştır. Ancak, Türkiye’deki Uygur diasporasıyla ilgili sorunlar ortaya çıkmış ve 1998’de Çin baskısı altında faaliyetlerini sınırlamayı amaçlayan gizli bir genelge yayınlanmıştır. 1999-2003 yılları arasında Türkiye, Başbakan Bülent Ecevit’in ayrılıkçılığa karşı çıkışı ve Doğu Türkistan Bağımsızlık Hareketi’nin terör örgütü ilan edilmesi gibi önemli gelişmelerle Çin ile bağlarını güçlendirmeye çalışmıştır. 2002’den itibaren Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) döneminde ilişkiler iyileşmiş ve Erdoğan ‘Tek Çin’ politikasına destek vermiştir. 2009’daki Urumçi olayları nedeniyle yaşanan aksaklığa rağmen, Erdoğan’ın Çin’in eylemlerine yönelik eleştirileri, Türkiye’nin Çin’in egemenliğine saygı duyduğunu vurgulamasıyla dengelenmiştir. Bu gergin ilişkiler, 2010 yılında Türkiye Dışişleri Bakanı’nın Çin’e yaptığı ziyaretin ardından giderek düzelmeye başladı.

Aynı yıl Çin Başbakanı Wen Jiabo’nun Türkiye ziyareti gerçekleşti ve ziyaret sırasında stratejik bir iş birliği anlaşması imzalandı (Temiz, 2017). 2012 yılında dönemin Çin Devlet Başkanı Yardımcısı Şi Jinping ile Erdoğan’ın art arda gerçekleştirdikleri ziyaretler, o dönemde ilişkilerinin düzeldiğinin bir göstergesidir (Temiz, 2017; Karaca, 2013). Erdoğan, resmi ziyaretine Sincan’dan başlayarak bölgeyi ziyaret eden ilk Türk Başbakanı oldu. Türkiye’nin Çin’in içişlerine müdahale etme niyetinde olmadığını belirtti, ancak Uygurların Çin toplumuna tam bir asimilasyon olmadan entegre olma arzusunu vurgulamaya devam etti (Urumçi’ye İlk Başbakan, 2012; Erdoğan’ın Tarihi Ziyareti, 2012).

Resmi düzeydeki ilişkilerdeki iyileşmeye rağmen, Çin’in 2009 Urumçi olayının ardından Uygurlara yönelik giderek artan baskıcı politikaları Türkiye’de kamuoyunda tepkilere yol açtı. 2014 yılında Tayland’da kendilerini Türk olarak tanımlayan bir grup Uygur’un tutuklanıp gözaltına alınması, Türk medyasında da yankı buldu (Tayland’da 200 Türk, 2014; Çin’e Gönderilmemek İçin, 2014). Daha sonra Türk hükümeti, grupla bağlantılı kadın ve çocukları yerleşime kabul etti; bu karar, kısmen Türk sivil toplumundan kaynaklanan baskının da etkisiyle alındı ​​(Karluk 2020; Uygur Türkleri Türkiye’de, 2015).

Türkiye’deki protestolar, Çin’deki Uygurların kötüleşen durumu hakkında daha fazla bilgi kamuoyuna açık hale geldikçe sonraki yıllarda da devam etti. Bu protesto ve gösteriler genellikle Uygur diasporası dernekleri tarafından ve yerel sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla düzenleniyordu. Urumçi olaylarının 6. yıldönümünde, protesto grupları Uygurların dini ve kültürel haklarının giderek artan ihlallerini vurguladı ve protestolar Türk medyasında geniş yer buldu (Çin Konsolosluğu Önünde, 2015; Çin’den Uygur Türkü, 2015). Türkiye Dışişleri Bakanlığı da Ramazan ayında oruç tutmanın yasaklanması gibi Çin’deki Uygur dini özgürlüklerinin reddedilmesinden duyduğu endişeyi dile getirdi (Dışişleri Bakanlığı Açıklaması 192, 2015). Cumhurbaşkanı Erdoğan, protestolar sırasındaki bazı eylemleri eleştirdi ve Uygurların durumu hakkında yanlış bilgilerin 2015 yılında Çin’e yapmayı planladığı ziyaret öncesinde kasıtlı olarak yayıldığını iddia etti. Bununla birlikte, ziyaret sırasında Çinli mevkidaşlarıyla Uygurların durumunu görüşeceğini belirtti (Türkiye Tüm Soydaşları, 2015; Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan Çin’e, 2015). 2019 yılında, çok sayıda Uygur’un toplama kamplarında tutulduğuna dair haberler yayıldıkça, Türk kamuoyunda yeni ve daha güçlü bir tepki dalgası başladı. Kampların varlığı, Türkiye’nin Uygurları Çin’e iade ettiğine dair söylentilerle birlikte, Türk muhalefet partisi liderlerini de içeren yoğun bir tartışmaya yol açtı. Çin’in Uygurlara yönelik muamelesini kınamak için Türkiye’nin farklı bölgelerinde çeşitli protestolar düzenlendi. Toplama kamplarının gerçekliği ve bununla ilgili kamuoyu tepkisi, tüm siyasi yelpazeye bağlı Türk medya kuruluşlarında manşetlere taşındı (Komünizmi Övdürüyorlar, 2019; Çin’in İnsanlık Dışı, 2019; Çin’de Uygur Türklerine, 2018; Aytekin, 2020). Mayıs 2021’de yapılan bir ankete göre, katılımcıların %53,2’si Türk hükümetinin Çin’in Uygurlara yönelik muamelesine verdiği yanıtı yetersiz buldu (Noubel, 2021).

Uygurların toplama kamplarında tutulmasına yönelik resmi tepki belirsiz ve tutarsızdı. Dışişleri Bakanlığı, Şubat 2019’da Çin’in politikalarını “Uygur Türkleri ve bölgedeki diğer Müslüman toplulukların etnik, dini ve kültürel kimliklerini ortadan kaldıran” politikalar olarak kınadı ve toplama kamplarının insanlık için büyük bir utanç olduğunu ifade etti. Dışişleri Bakanlığı ayrıca ünlü Uygur şair Abdürrehim Heyit’in ölümünü de andı; buradaki amaç, onun hapis cezası sırasında öldüğünü vurgulamaktı (Dışişleri Bakanlığı’nın Açıklaması QA-6, 2019). Ertesi gün Çin yetkilileri, Heyit’i hayatta ve iyi durumda gösteren bir video yayınlayarak Türkiye’nin iddialarını yalanladı (Tiezzi, 2019). Bu gerginliğin ardından Türkiye, ülkesinin Çin’in toprak bütünlüğüne saygı duyduğunu vurguladı ancak Çin’in Uygurların haklarına saygı duyması beklentisini de dile getirdi. Aynı açıklamada, Türkiye’nin konuyu BM ve İslam İşbirliği Teşkilatı gibi uluslararası platformların gündemine taşıma konusundaki yoğun ilgisi de vurgulandı. Aynı zamanda, Türk hükümeti Çin ile ikili görüşmeler aracılığıyla yapıcı politikalar için çaba göstermeye devam ediyor (Dışişleri Bakanlığı Beyanı SC-96, 2020). Kısa süre sonra, Uygurların Çin’e iadesiyle ilgili bir başka konu Türkiye’nin siyasi gündemini meşgul etti. Çin ile Türkiye arasında suçluların iadesi konusunda 2017 yılında bir anlaşma imzalanmıştı. Anlaşmanın 2020 yılında Çin’de onaylanmasının ardından, Türkiye Parlamentosu’nun beklenen onayı Türkiye’deki Uygurlar arasında korkuya yol açtı ve bir dizi protestoya yol açtı (Turkey Raises Uyghur, 2021). Türk makamlarının 2016’dan beri Uygurları iade ettiği yönünde iddialar zaten mevcuttu, ancak Türk göç idaresi yetkilileri bunu defalarca yalanladı (Abdülkadir Yapçan Çin’e, 2016; Uygur Türkü Zinnetgül, 2019; Göç İdaresi’nin Açıklaması). Bu gelişmelerin ortasında, Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi’nin Mart 2021’deki ziyareti yeni bir gösteri dalgasını tetikledi ve Türk hükümetinin önde gelen partisi ile muhalefet arasında hararetli bir tartışmayı ateşledi.

Türkiye, tarihsel olarak Sincan’daki insan hakları ihlallerinden kaçan Uygurlar için önemli bir sığınak olmuştur. Başlangıçta Uygur göçmenlere 1990’ların sonlarından önce hoşgörü gösteren Türkiye’nin Çin ile diplomatik ilişkileri, ÇHC’nin 1971’de resmen tanınmasının ardından güçlenmiş ve Uygur sorunlarını ele alma becerisini zorlaştırmıştır. Uygurlara yönelik kamuoyu desteği, özellikle muhafazakâr ve milliyetçi gruplar arasında belirgindir ve insan hakları savunucuları arasında giderek artmaktadır. Türk hükümeti, özellikle 2016 darbe girişimi sonrası jeopolitik değişimler nedeniyle Türkiye’nin Çin ile bağlarının güçlendiği ve önemli bir ticaret dengesizliğine rağmen Çin yatırımlarına ekonomik bağımlılığın arttığı 2010 yılından sonra, Uygurlara yönelik kamuoyu endişelerini giderme ve Çin ile ilişkilerini sürdürme zorluğuyla karşı karşıyadır.

Çin’deki Uygurlara yönelik muameleye ilişkin endişeler artarken, tarihsel olarak Uygur diasporası için bir sığınak olan Türkiye hem Çin’e hem de Uygurlara yönelik politikasını dengeleme konusunda zorluklarla karşı karşıyadır. Medya ve küresel Uygur diasporasının aktivizmiyle beslenen kamuoyu farkındalığı, Çin politikalarına karşı kızgınlığı artırmıştır. Uygur haklarına duyarlı Türkiye’deki muhafazakârlar, iktidar partisinin (AKP) seçim beklentileri için hayati önem taşımaktadır. Ancak Türkiye’nin Çin’e kilit bir müttefik ve ticaret ortağı olarak güvenmesi, Uygur sorununa verdiği yanıtı kısıtlamaktadır. Türkiye şimdiye kadar bu dengeyi sağlamış olsa da Uygurlarla ilgili devam eden gelişmeler nedeniyle uzun vadeli sürdürülebilirliği belirsizdir.

Bu yazıda ifade edilen görüşler yalnızca yazara aittir; KAPDEM’in kurumsal duruşunu, editoryal görüşünü ve/veya politik tutumunu yansıtmayabilir. KAPDEM, yayınladığı içerikler aracılığıyla farklı perspektiflerin ifade edilmesini teşvik eder, ancak bu içeriklerde kullanılan bilgi ve üretilerin fikirlerin tüm sorumluluğu yazarlarına aittir.

The views expressed in this article are solely those of the author and may not reflect the institutional stance, editorial perspective, and/or policy orientation of KAPDEM. While KAPDEM encourages the articulation of diverse perspectives through its published content, it bears no responsibility for the information and intellectual output presented therein; all responsibility lies with the respective authors.


Kaynakça

Abdülkadir Yapçan Çin’e iade ediliyor. (2016, 22 Kasım). Yeni Şafak.
https://www.yenisafak.com/dunya/abdulkadir-yapcan-cine-iade-ediliyor-2568118

Aytekin, E. (2020, 24 Eylül). Çin’in Sincan’da 380’den fazla “yeniden eğitim kampı” ve “gözaltı merkezi” kurduğu iddia edildi. Anadolu Ajansı.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/cinin-sincanda-380den-fazla-yeniden-egitim-kampi-ve-gozalti-merkezi-kurdugu-iddia-edildi-/1984101

Çin Konsolosluğu önünde protesto eylemi. (2015, 5 Temmuz). Haber 7.
https://www.haber7.com/hukuk/haber/1446304-cin-konsoloslugu-onunde-protesto-eylemi

Çin’de Uygur Türklerine beyin yıkama kampları. (2018, 26 Ocak). Hürriyet.
https://www.hurriyet.com.tr/dunya/cinde-uygur-turklerine-beyin-yikama-kamplari-40722020

Çin’den Uygur Türkü açıklaması. (2015, 6 Temmuz). Cumhuriyet.
https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/cinden-uygur-turku-aciklamasi-315035

Çin’e geri gönderilmemek için Türkiye’den geldik demişler. (2014, 16 Mart). Milliyet.
http://www.milliyet.com.tr/cin-e-geri-gonderilmemekicin/gundem/detay/1852221/default.htm

Çin’in insanlık dışı toplama kamplarından çıkanlar yaşadıklarını anlattı. (2019, 16 Ocak). Yeni Şafak.
https://www.yenisafak.com/dunya/cinin-insanlik-disi-toplama-kamplarindan-cikanlar-yasadiklarini-anlatti-3522037

Bültenimize Abone Olun

Erdoğan’ın tarihi ziyareti Çin basınında. (2012, 9 Nisan). Hürriyet.
https://www.hurriyet.com.tr/gundem/erdoganin-tarihi-ziyareti-cin-basininda-20304653

Karaca, K. R. (2013). On the misperceptions of between the peoples of Turkey and China. Journal of Middle Eastern and Islamic Studies (in Asia), 7(1), 100–120.

Karluk, A. C. (2020). Türkiye’deki Uygur Türkü göçmenler ve karşılaştıkları sorunlar.
İçinde Ç. Sarp (Ed.), Göç sosyolojisi (ss. 245–289). Orion Kitabevi.

Komünizmi övdürüyorlar, kızıl marş ezberletiyorlar! Sincan’da 181 yeniden eğitim kampı. (2019, 8 Ocak). Yeni Akit.
https://www.yeniakit.com.tr/haber/komunizmi-ovduruyorlar-kizil-mars-ezberletiyorlar-sincanda-181-yeniden-egitim-kampi-583317.html

Noubel, F. (2021, 24 Eylül). Turkey’s Uyghur dilemma in the context of China’s Belt and Road Initiative. Global Voices.
https://globalvoices.org/2021/09/24/turkeys-uyghur-dilemma-in-the-context-of-chinas-belt-and-road-initiative/

Tayland’da 200 Türk gözaltına alındı. (2014, 13 Mart). Radikal.
http://www.radikal.com.tr/dunya/taylandda-200-turk-gozaltina-alindi-1181068/

Temiz, K. (2017). AK Parti dönemi Türkiye-Çin ilişkileri: Güçlü siyasi irade ve istikrar.
İçinde K. İnat, A. Aslan & B. Duran (Ed.), AK Parti’nin 15 yılı: Dış politika (ss. 155–171). SETA Yayınları.

Tiezzi, S. (2019, 12 Şubat). Why is Turkey breaking its silence on China’s Uyghurs? The Diplomat.
https://thediplomat.com/2019/02/why-is-turkey-breaking-its-silence-on-chinas-uyghurs/

Turkey raises Uyghur issue with Chinese minister amidst protests. (2021, 25 Mart). Reuters.
https://www.reuters.com/article/us-turkey-china-idUSKBN2BH1EW

Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı. (2015, 30 Haziran). No: 192 — Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki oruç yasağı iddiaları hk.
https://www.mfa.gov.tr/no_-192_-30-haziran-2015_-sincan-uygur-ozerk-bolgesi_ndeki-oruc-yasagi-iddialari-hk_.tr.mfa

Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı. (2019, 9 Şubat). SC-06 — Uygur Türklerine yönelik ağır insan hakları ihlalleri ve Abdurrehim Heyit’in vefatı hk.
https://www.mfa.gov.tr/sc_-06_-uygur-turklerine-yonelik-agir-insan-haklari-ihlalleri-ve-abdurrehim-heyit-in-vefati-hk.tr.mfa

Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı. (2020, 7 Ekim). SC-96 — BM 75. Genel Kurulu toplantısında ülkemizin Sincan Uygur Özerk Bölgesiyle ilgili beyanı hk.
https://www.mfa.gov.tr/sc_-96_-bm-75-genel-kurulu-toplantisinda-ulkemizin-sincan-uygur-ozerk-bolgesiyle-ilgili-beyani-hk-sc.tr.mfa

Türkiye tüm soydaşları ve kardeşleri gibi Uygur Türklerinin de yanındadır. (2015, 9 Temmuz). T.C. Cumhurbaşkanlığı.
https://www.tccb.gov.tr/haberler/410/32891/cumhurbaskani-erdogan-buyukelcilerle-iftar-yapti.html

Urumçi’ye ilk başbakan ziyareti. (2012, 8 Nisan). Al Jazeera.
http://www.aljazeera.com.tr/haber/urumciye-ilk-basbakan-ziyareti

Uygur Türkleri Türkiye’de. (2015, 15 Ocak). Sözcü.
https://www.sozcu.com.tr/2015/gundem/uygur-turkleri-turkiyede-710662/

Uygur Türkü Zinnetgül Tursun nerede? (2019, 29 Temmuz). Yeni Akit.
https://www.yeniakit.com.tr/haber/uygur-turku-zinnetgul-tursun-nerede-doguturkistan-meclis-baskani-cinde-hapiste-goc-idaresi-iade-edilmedi-turkiyede-863113.html

İlgili İçerikler

KAPDEM Dijital

Kamu Politikası, Devlet Yönetimi ve Toplumsal Gelişim Merkezi (KAPDEM), Türkiye’de siyaset bilimi ve kamu yönetimi, kamu politikaları ile ekonomik, sosyal, kültürel ve toplumsal konulardaki temel kamusal, yönetimsel/idari/siyasi kararlara odaklı çalışmalar yapmak, projeler geliştirmek ve yenilikçi ve çözüm odaklı yaklaşımlara katkıda bulunmak üzere kurulmuştur. KAPDEM; tamamen bağımsız, tarafsız ve gönüllülük esasına dayalı olarak kurulmuş bir düşünce kuruluşudur. Herhangi bir siyasi parti, çıkar grubu, baskı grubu veya ulusal/uluslararası/ulus ötesi yapı ile organik bir bağı ya da ilişkisi yoktur. Bağımsız ve tarafsız kalmayı temel kuruluş ilkesi olarak benimsenmiştir.

Aboneliğiniz kaydedilemedi. Lütfen tekrar deneyin.
Aboneliğiniz başarıyla gerçekleşti.

BÜLTENİMİZE ABONE OLUN

Yayınlarımız, etkinliklerimiz ve 

duyurularımızdan haberdar olmak için 

abone olun

© KAPDEM 2025 | Tüm hakları saklıdır. İçerikler izinsiz olarak ve kaynak gösterilmeden kopyalanamaz, çoğaltılamaz ve başka mecralarda kullanılamaz.