ÖZET
Bu makale Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrası gelişen Rusya-Çin ilişkilerini ve 2022 yılında Rusya ile Ukrayna arasında başlayan ve süregelen Rusya-Ukrayna Savaşı’nın Rusya ve Çin ilişkileri üzerindeki yapısal etkilerini incelemektedir. Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla, başlangıçta Şanghay İşbirliği Örgütü ve İyi Komşuluk ve Dostluk İşbirliği Anlaşması ile iki ülke arasındaki ilişkileri düzenlemek adına kurumsal bir çerçeve oluşturulmuştur. İlerleyen dönemde Rusya’nın Çin’e ihraç ettiği askeri teknoloji ile Çin, ordusunu modernize etmiş ve ekonomik, askeri güç ve teknoloji bakımından Rusya’nın önüne geçmeyi başarmıştır. Bu gelişmeler, Rusya’nın Çin ile ilişkilerini sorgulamasına itmiş ve iki ülke arasında halen devam eden ‘yapısal güvensizliklere’ neden olmuştur. Bu durum da iki ülke arasındaki ilişkilerin sınırlı kalmasına yol açmıştır. 2014 yılında Rusya’nın Kırım’ı ilhakı ile birlikte Rusya’ya Batı bloku tarafından uygulanan ambargolar Çin’e bir fırsat penceresi daha açmıştır. Bu dönemde Moskova, Pekin’e daha da bağımlı hale gelmiş ve Çin de doğrudan müdahil olmadığı ve dış söylemlerinde kullandığı “sözde tarafsızlık” politikasıyla Rusya’nın içinde bulunduğu durumdan avantaj sağlayarak çıkmıştır. 2022 Rusya-Ukrayna Savaşı ile birlikte Rusya-Çin ilişkileri Çin lehine daha da asimetrik hale gelmiştir. Çin, Birleşmiş Milletler nezdinde “tarafsız” pozisyonunu korumuş ancak Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesinin sebebi olarak NATO’nun agresif şekilde genişleme tutumunu göstermekten de geri durmamıştır. 2022 Rusya-Ukrayna Savaşı, beraberinde birçok yeni ve kapsamlı yaptırımları da beraberinde getirmiştir. Bu yaptırımlar sonucunda Rusya ile Çin arasındaki ticaret hacmi dramatik bir şekilde artarken ikili ticarette Yuan/Ruble kullanımı öne çıkmıştır. Bu dönemde Çinli şirketler sadece enerji sektöründe değil otomotiv, finans ve özellikle altyapıda Batılı devletlerden boşalan alanları hızlıca doldurmuştur. Çin, Rusya’ya daha önce de olduğu gibi doğrudan askeri yardımlardan kaçınsa da çeşitli teknolojiler ve drone’lar gibi dolaylı yardımlarla savaşı Rusya açısından daha sürdürülebilir kılmıştır. Bu dönemde Rusya ile Çin arasındaki ikili ilişkilerde Çin’in eli neredeyse (Rusya açısından) geri dönülemez şekilde güçlenmiş, Rusya adına artık “bölgesel rakibi” olan Çin’e ulaşma şansı kalmamıştır. Çin, Batı ile ekonomik ilişkilerini korurken Rusya’yı da kendine bağımlı hale getirmiş ve literatürde “küçük ortak” olarak nitelendirilen konuma çekilmesini sağlamıştır. Bu güç farkı Çin’in Rusya üzerindeki nüfuzunu tam anlamıyla pekiştirmiştir. Gelecek için öngörülen birkaç senaryodan en olası senaryo: Çin’in Rusya’yı ucuz enerji tedarikçisi ve jeopolitik olarak diğer ülkelere karşı kullandığı bir asimetrik modeldir. Bu ilişki, eşit bir ittifaktan ziyade pragmatik ve kriz odaklı bir ortaklık olarak görülmektedir.
2022 Rusya-Ukrayna Savaşı Sonrası Çin-Rusya İlişkileri
I.Giriş
Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında dünya üzerinde birçok denge değişti. Bölgedeki değişimlerin başında gelenlerden birisi de Sovyetler Birliği’nin hâkim olduğu coğrafyadaki yüz yıllardır çıkar çatışmaları ve paralelinde artan rekabetin etkisiyle süregelen Çin ve Rusya arasındaki rekabet olmuştur. Dönemin ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı olan Henry Kissinger’ın Çin’e ziyaretiyle başlayan ABD – Çin yakınlaşması Sovyetler Birliği ile Çin arasında olan gerilimin artmasında en önemli dönüm noktası olmuştur. Sovyetler’in çökmesiyle birlikte iki ülke arasında daha yapıcı ve belirli kurallar çerçevesinde düzenlenmiş bir ilişki kurma ihtiyacı oluşmuştur (Peterson, Smith & Lee, 2023). İlerleyen yıllarda Çin ve Rusya’nın öncülüğünü yaptıkları Şangay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) ile birlikte bölgesel güvenlik ve ekonomik işbirliği sağlamaya yönelik ilk kurumsal adımlar atılmıştır (Springer, Zhang & Ivanov, 2022) ancak kapasite olarak bölgedeki en güçlü ülkelerin başında gelen bu iki ülke daha çok “realist” politikalar izlemiştir. Kurulan bu yeni ikili ilişkilerde yükselen güç Çin olurken, Rusya, özellikle Batılı ülkelerin iştahını kabartan parçalanmış bir “birliğin” bir üyesi olarak dezavantajlı bir konumdaydı. Rusya Federasyonu ve Çin Halk Cumhuriyeti, 2001 yılının Temmuz ayında imzaladıkları “İyi Komşuluk ve Dostluk İşbirliği Anlaşması” ile ilişkilerini “stratejik ortaklık” seviyesine yükseltmiştir ama bu yükseliş her iki ülke için – özellikle Çin Halk Cumhuriyeti- daha pragmatik ve çıkarcı nitelik taşımış özellikle askeri teknoloji ve ordu modernizasyonu bağlamında Çin’in yükselişindeki en kritik dönüm noktalardan birisi haline gelmiştir.
Çin bu dönemde Rusya’dan satın aldığı askeri teknoloji ile Halk Kurtuluş Ordusu’nu (PLA) modernize ederken Rusya da Batılı ülkelerden kendisine uygulanan ekonomik yaptırımlara karşılık olarak dengeyi Çin ile kurmuş ve ekonomik olarak toparlanmanın formülü olarak Çin ile ekonomik ortaklıklarını arttırmıştır. Anlaşmalar, ikili müzakereler, pazarlıklar ve görünüşte kazan kazan olan bu ilişkide her iki ülke de birbirinden şüphe etmeye devam etmiş ve gelinen noktada Rusya kendisinin bu ilişkide “kaybeden” taraf olduğunu hissederek rahatsız olmuştur. Bu sebeple gereken ön koşulların mevcut olmayışı bu iki ülkenin tam ittifak olabilmesini engelliyordu. 2014 yılına gelindiğinde ise Rusya’nın Kırım’ı ilhakı bu iki ülke arasındaki ilişkide yeni bir sayfa açmıştır.
Kırım’ın Rusya tarafından ilhak edilmesi, Rusya’nın Batı tarafından yeni yaptırımlara maruz kalmasına sebep olmuştur. Bu dönemde Çin, Rusya’ya doğrudan yardımda bulunmaktan kaçınmış olsa da birçok farklı stratejik alanda sağladığı yardımlarla Rusya’nın Batı kaynaklı yaptırımları aşmasını sağlamıştır (Saxena, 2024). Kırım’ın ilhakından sonra 10 yıl bile geçmeden (bu makalenin de ana odağı olan) 2022 Rusya-Ukrayna Savaşı patlak vermiş ve bu savaş Çin ile Rusya arasındaki yakınlığı bir üst seviyeye taşımıştır. Birçok stratejik alanda yaptırımlara uğrayan ve özellikle ekonomi tarafında darbeler alan Rusya’nın imdadına yetişen Çin, özellikle çok yüksek seviyede olan enerji ihtiyacını Rusya’dan daha fazla karşılamaya yönelmiş ve Rusya’nın en büyük enerji alıcısı haline gelmiştir. Bu yolla da dolaylı olarak kendi ihtiyacını da karşılarken Rusya’ya ciddi ekonomik yardımlar sağlamıştır. Ancak geçmişte birçok kez olduğu üzere Çin ne kendi içinde ne de uluslararası medyada ne de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Rusya’yı açıktan desteklemiş ve pragmatik duruşunu sürdürmüştür. Bu makale, bu arka plan çerçevesinde 2022 Rusya-Ukrayna Savaşı sonrası Çin-Rusya ilişkilerindeki değişimi incelemeyi ve bu değişimin asimetrik yapısını ve uluslararası arenadaki stratejik sonuçlarını derinlemesine analiz etmeyi amaçlamaktadır.
II.Rusya-Ukrayna Savaşı Öncesinde Çin Rusya İlişkilerinin Arka Planı
1991 yılında Sovyetler Birliği’nin yıkılması, bölgenin iki güçlü devleti arasında yeni bir sayfa açmıştır. Bölgedeki iki rakip güç, oluşan yeni koşullarla birlikte aralarındaki diplomatik ilişkiyi normalleştirme sürecine girmişlerdir. Çin’in ilk aşamadaki hedefleri; uzun yıllardır süregelen Rusya ile sınır anlaşmazlıklarının sonuca varmasını sağlamak, ülkenin kuzey sınırlarını korumak ve ortaya çıkan yeni Rus devleti ile bir çatışma ve gerginlik yaşamadan bağımsız Orta Asya ülkeleri ile ilişkiler kurmaktı (Özdemir, 2024). Yeni Rus devleti içinse Çin, Batı’ya karşı dengeleyici bir güç işlevi görecek, Rus devleti ise parçalanma sürecinin ardından bölgede ve hatta global düzeyde stratejik bir ortak olabilecek bir ülke olarak ortaya çıkacaktı (Swanström & Scobell, 2024). İlk büyük adımlar sırasıyla 1991, 1994, 1996 ve 1997 yıllarındaki sınır anlaşmalarıyla atılmıştır. Çin ve Rusya, Sovyetler Birliği zamanından beri iki ülke arasında ihtilaf çıkartan sınır sorunları çözmüş ve Sovyet sonrası dönemde her iki ülke de birbirlerinin egemenliğine müdahale etmeme politikasını benimsemiştir (Peterson, Smith & Lee, 2023).
Bu süreç, 1996 yılında Çin Halk Cumhuriyeti, Rusya Federasyonu, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan’ın kurucu olarak yer aldığı “Şanghay Beşlisi” olarak bölgeselleşti ve 2001 yılında Özbekistan’ın katılımıyla genişlemiş ve “Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ)”ne dönüşerek bölgedeki en önemli örgütlerden biri olarak ortaya çıkmıştır. Şanghay İşbirliği Örgütü, Sovyet sonrası dönemde ülkeler arasındaki stratejik ortaklık için bir forum/platform işlevi görse de sembolik olarak sınır güvenliği, terörle mücadele ve bölgesel istikrar başlıkları altında da faaliyet göstermekteydi (Julienne, 2025).
Aynı yıl içerisinde Çin ve Rusya arasında imzalanan “İyi Komşuluk ve Dostane İşbirliği Anlaşması” ile birlikte iki ülkenin ilişkileri “stratejik ortaklık” seviyesine yükselmiştir. Bu anlaşma sayesinde Çin, Rusya’dan satın aldığı savaş uçakları, füze savunma sistemleri ve radar teknolojileri gibi gelişmiş askeri teknoloji sayesinde ordusunun modernizasyon sürecini hızlandırmıştır (CEPA,2025). Öte yandan birçok akademik çalışmada da değinildiği üzere, bu iki ülkenin stratejik ortaklık görüntüsü, aralarındaki yapısal güvensizlik sebebiyle her zaman sınırlı kalmıştır. Özellikle Çin’in Rusya’dan ithal ettiği gelişmiş askeri teknoloji tersine mühendislik ile kopyalamaya başlamasıyla Rusya bu denklemde orta ve uzun vadede kaybeden taraf olacağını fark etmiştir. (Zenel& Modlin, 2022). Ayrıca tarafların (özellikle Çin’in) Batı ülkeleriyle diplomatik ve ekonomik ilişkilerini dengede tutma ve çıkarlarına zarar gelmesini engelleme isteği, bu işbirliğini her zaman belirli bir seviyede tutmuş ve ilerlemesinin önüne geçmiştir. BRICS ve ŞİÖ gibi örgütler ile Batı merkezli uluslararası kurumlara alternatif oluşturma çabalarında bulunsalar da bu çabalarında da tam bir başarı elde edememişlerdir (Intereconomics, 2025)
2014 yılında Rusya’nın Kırım’ı ilhakı ise bu iki ülke arasındaki ilişkide yeni bir dönemin kapılarını aralamıştır. Rusya’ya uygulanan Batı merkezli ekonomik yaptırımlar, doğal olarak, Moskova yönetimini Pekin’e mecbur bırakmış ve Rusya’yı bir bakıma Çin’e bağımlı hale getirmiştir. Çin Kırım’ın ilhakını resmi olarak savunmasa da toplum içinde eleştirilmesine de izin vermemiş ve kendince tutarlı “sözde tarafsızlık” politikasına bağlı kalmıştır (Bogusz & Rodkiewicz, 2025).
Rusya Federasyonu’nun ilk yıllarında da görülebileceği üzere, bu tür kriz dönemlerinde Çin çoğu zaman (Rusya’ya karşı) kazançlı çıkmıştır. Bu yaptırımların arttığı dönemde Çin ile Rusya 30 yıllık doğalgaz tedarik anlaşması imzalamış ve “Sibirya’nın Gücü” boru hattı gibi projeleri hayata geçirmiştir. Çin artan enerji ihtiyacını karşılamak adına kapasitesini arttırırken çeşitli ayrıcalıklar elde etmiş, aynı dönemde Rusya ise Çin’in gelecek yardımlara ihtiyacı olduğundan bu ayrıcalıkları sağlamak zorunda kalmıştır (von Essen, 2023). Çin, kriz dönemlerindeki doğru hamleleriyle Rusya’dan avantaj sağlayarak yükselen bir süper güç olma potansiyeline doğru ilerlerken Rusya, Çin’in bu pragmatik politikalarına karşı bir strateji geliştirememiş ve özellikle ekonomik anlamda Çin’e daha bağımlı hale gelmiştir. Çin, Batı’yı rahatsız etmemek, global tedarik zincirlerinde sorun yaşamamak ve Tayvan gibi kuruluşundan bu yana hassas olduğu konularda Batılı devletleri direkt karşısına almak istemediği için Rusya’ya açıktan destek vermemiş ve yine pragmatik “sözde tarafsızlık” politikasını sürdürmüştür (Swanström & Scobell, 2024).
Tüm bu süreç sonunda Rusya, ekonomik ve teknolojik anlamda giderek Çin’e bağımlı hale gelmiş ve bu durum ilişkilerindeki asimetrinin artmasına yol açmıştır. Bu bağlamda Çin – Rusya ilişkileri literatürde “sınırlı ortaklık” veya “asimetrik stratejik işbirliği” olarak adlandırılmıştır. İki taraf arasında en üst düzeylerde diplomatik ilişkiler ve dostluk söylemleri bulunsa da hala tam anlamıyla bir askeri ittifak, normatif entegrasyon veya kurumsal bağlılık düzeyinde buluşamamışlardır (Peterson ve diğerleri, 2023, Julienne, 2025). Dolayısıyla, 2022 Rusya-Ukrayna savaşı öncesindeki Çin-Rusya ilişkisi çıkara dayalı, değişken ve denge unsuru gözetilen bir ilişki olarak değerlendirilmelidir.
III. 2022 Rusya-Ukrayna Savaşı’nın Çin-Rusya İlişkilerine Etkisi
Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sadece Avrupa’nın güvenlik algısında değil Çin-Rusya ilişkilerinde de “paradigma değiştirici” bir etki yaratmıştır. Savaş, Çin’in sürdürdüğü pragmatik stratejik ortaklık stratejisini yeniden düşünmesine sebep olmuştur. Çin, “Batı ile doğrudan çatışmaya girmemek” şeklindeki dış politikasını sürdürmeye çalışırken, Rusya ile ilişkilerini de belirli bir seviyede tutmaya devam etmiştir. Çin’in izlediği bu denge politikası, savaş sonrası dönemde Rusya ile olan ilişkilerini daha asimetrik, uyarlanabilir ve Çin açısından daha temkinli bir çerçeveye dönüştürmüştür (Bogusz&Rodkiewicz, 2025)
1.Çin’in Resmi Tutumu: Hesaplı Tarafsızlık Stratejisi
Çin’in bu savaştaki pozisyonu, güvenlik açısından çıkarları, egemenlik ve uluslararası hukuk arasında bir denge arayışıdır. Çin, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi oturumlarında çekimser oy kullanarak Rusya’ın tam anlamıyla yanında olmamış veya direkt olarak Rusya’nın işgalini kınamamıştır (Swanstörm&Scobell, 2024). Ancak paralelinde Çin Dışişleri Bakanlığı yayımladığı bildirilerde savaşın NATO’nun genişlemesi ve Batı’nın güvenlik yapısını tek taraflı olarak uygulaması nedeniyle tetiklendiğine dair “dolaylı suçlamalarda” bulunmuştur. Bu politikayla Çin, sözde tarafsızlık stratejisi aracılığıyla hem Batı’yı karşısına tam anlamıyla almamış hem de Rusya’ya destek vermeyi söylem olarak da sağlamıştır (Tran ve diğerleri, 2025). Literatürde Çin’in bu politikası “stratejik belirsizlik” veya “hesaplı tarafsızlık” olarak adlandırılmış ve yaşanan krizleri fırsata çevirme stratejisinin bir parçası olarak yorumlanmıştır (Juliene, 2025).
2.Ekonomik Yakınlaşma: Derinleşen Asimetrik Bağımlılık
Batı’nın Rusya’ya karşı artan yaptırımları sebebiyle, Rusya’nın enerji alanında Avrupa pazarlarından bir nevi tecrit edilmesi, Rusya’nın Çin ile arasındaki enerji ticareti ilişkilerini bambaşka bir noktaya taşımıştır. 2022 yılı itibariyle Çin, Rusya’nın en büyük petrol ve doğalgaz alıcısı haline gelmiş ve iki ülkenin ticaret hacmi 190 milyar doları aşmıştır (von Essen, 2023). Bu artan ticaret hacmi 2023 ve 2024 yıllarında sırasıyla 240 ve 245 milyar dolara ulaşmıştır. Bu süreçte Çin, Rusya ile yaptığı anlaşmalarda daha uygun fiyatlarla enerji alımını uzun vadede garanti altına almıştır (Rusya’nın içinde bulunduğu durumdan yararlandığı da söylenebilir).
Kaynak: Trading Economies, China Indicators and Data Set
Çin, Batı hakimiyetindeki finansal sistem içerisinde karşılaşabileceği yaptırımlardan kaçınmak için SWIFT dışında Ruble ve Yuan bazlı bir ödeme mekanizması kurmuştur. Bu mekanizma sayesinde iki ülke arasındaki ticaretin önemli bir yüzdesi Batı’nın etki alanından kaçınılmasını sağlamıştır. Çin ve Rusya arasındaki ticaretin Yuan kullanım oranı %40’a, Moskova Borsası’nda (MOEX) ise 2023 yılı itibariyle %54’e ulaşmıştır. Batılı ve Batı menşeili yatırımların Rusya pazarından ekonomik yaptırımlar çerçevesinde çekilmesi, Çin devleti ve Çinli yatırımcılar tarafından hızla doldurulmuştur. Buna rağmen Çin’in en büyük bankalarının Rusya’ya yatırım sürecine dahil olurken temkinli davranması, Pekin yönetiminin Batı finans sistemiyle bağlarını koruma istekliliğinin yüksek olduğunu da göstermektedir. Çin, Rusya ile stratejik ortaklığını sürdürmeyi ve yaşanan bu krizi Rusya’ya bir “kurtarıcı” olarak hareket ederek değerlendirmeyi tercih etmiş olsa da artık global finans sistemine o kadar entegre olmuş durumdadır ki bu sistemden tamamen izole olmayı veya bu sistemden gelecek global çapta bir ekonomik yaptırımı göze alamamaktadır. Çin’in bu tutumu ve Rusya’nın Çin sayesinde büyük bir kriz yaşamaması Rusya için stratejik bir çıkış kapısı açarken, Çin için Rusya ekonomisinde gittikçe derinleşen bir ekonomik nüfuz alanı yaratmıştır. Çinli şirketler enerji sektörü dışında inşaat, elektronik, bankacılık ve otomobil sektörlerinde de varlıklarını güçlendirmiş ve Rusya üzerindeki ekonomik nüfuz alanlarını birçok kritik alanda da arttırmışlardır. Daha somutlaştırmak gerekirse örneğin Batılı şirketlerin Rusya’dan çıkması sonrasında, 2023 yılında Çinli otomobil markalarının Rusya’daki Pazar payı %40’ı aşmıştır (2023 yılı sonunda %49’a ulaşmıştır) (Xinhua,2024). Ayrıca Batı ülkelerinin yaptırımları sonrasında Rusya’da üretilen otomobil sayısının yaklaşık %70 oranında düşmesi, Çin yapımı otomobillerin talebi hızla karşılayarak ciddi pazar payı elde etmelerinin önünü açmıştır.
3. Askeri Alanda Akılcı Yaklaşım
Çin ile Rusya arasında askeri ilişki, savunma sanayii, teknoloji transferi ve ortak askeri tatbikatlar çerçevesinde şekillenmiştir ancak Rusya-Ukrayna savaşının başladığı günden bu yana bu iki ülke arasındaki iş birliği sembolik düzeyin ötesine geçememiştir. Çin, Rusya’ya doğrudan askeri destek sağlamamıştır fakat “ticari” drone’lar, çift kullanımlı bileşenler, optik sistemler ve elektronik devreler gibi askeri ürünler ile dolaylı destek vermiştir (Swanstörm & Scobell 2024; CEPA, 2025). Nisan 2025’te Zelensky’nin, 155 Çinli askerin Ukrayna topraklarında Rusya için savaştığını iddia etmesine karşın Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Lin Jian bu tür iddiaları reddetmiş ve Çin’in bu “krizin” barışçıl yollarla çözülmesini desteklediğini belirtmiştir (BBC News, 2025)
Not: Zelensky’nin iddiasında paylaştığı ve savaşırken yakalanan iki Çin vatandaşından birisinin fotoğrafı.
Çin’in yukarda sayılan dolaylı destekleri, uluslararası hukukta gri alanda kalan “malzeme transferleri” yoluyla gerçekleştirilmiş olduğundan, Çin doğrudan destek sağlamamış görünerek Batı’nın uygulayacağı potansiyel yaptırımlardan etkilenmemiştir.
4.Çin’in Uyguladığı Algı Yönetimi
Çin’in ulusal ve uluslararası kamuoyuna yönelik söylem stratejisi büyük ölçüde Çin devleti tarafından finanse ve idare edilen medya kanalları aracılığıyla yürütülmektedir. Çin merkezli medya kuruluşlarından olan Global Times gibi medya organlarında, Rusya Ukrayna Savaşı’nın çıkmasının sebebi olarak NATO’nun genişleme politikası gösterilirken, savaşı tanımlarken Moskova hükümetinin resmi terminolojisi olan “özel askeri operasyon” ifadesi kullanılmaktadır (Tran ve diğerleri, 2025). Çin, bu algı yönetimine dayanarak kendini sözde tarafsız ve “barış elçisi” rolünde göstermeye çalışsa da Batı kamuoyunda ve “daha demokratik devletler” nezdinde güvenilir bulunmamış ve eleştirilmiştir (Julienne, 2025).
5.Batı ile Kurulmaya Çalışılan Denge Politikası
Çin’in çok uzun yıllardır devam eden ve savaş boyunca da izlediği temel politika, Rusya ile ilişkilerini belirli bir seviyede (ve hatta yakınlaşmayı arttırarak) sürdürürken Batılı devletler ile ticaret, teknoloji ve yatırım ilişkilerinden ödün vermemek olmuştur. 2022 ve 2023 yıllarında savaş öncesi dönemle kıyaslandığında Çin ile Avrupa arasındaki ticaret hacmi hiç azalmamış, Çinli şirketler Batılı devletlerin yaptırımlarına doğrudan maruz kalmamak adına son derece temkinli davranmışlardır (Intereconomics, 2025 & Eurostat, 2025).
Not: Avrupa Birliği’nin (AB’nin) Çin ile ticareti, 2014-2024 arası.
Çin için Rusya’nın Ukrayna ile içinde bulunduğu bu savaş, müttefikinin yaşadığı bir kriz olmaktan ziyade, uluslararası düzenin yeniden şekillendirilmesinde doğu hamleleri yaparak kendi manevra alanını genişletme fırsatı olarak görülmektedir (Swanström & Scobell, 2024). Ayrıca bu savaşın Çin-Rusya ilişkilerinin de kapsamını ve sınırlarını da test eden bir deney niteliğinde olduğu söylenebilir. Çin savaşa doğrudan dahil olmamıştır ama Rusya’ya birçok alanda destek olarak savaşı sürdürmesinde en büyük desteği sağlayan ülke olmuştur. Bu bağlamda iki ülkenin ilişkileri iki taraf açısından giderek daha kritik hale gelmiş olmasına rağmen dünyaya bu ittifakın çıkara dayalı ve Çin lehine derinleşen asimetrik bir ilişki olduğunu da ayrıca göstermiştir.
IV. Çin ve Rusya İlişkisinde Stratejik Hesaplar
1.Rusya’nın Çin’e Karşı Artan Ekonomik ve Diplomatik Bağımlılığı
2022 Rusya-Ukrayna Savaşı sonrası dönemde Çin-Rusya ilişkilerindeki en dikkat çekici durum, iki devlet arasındaki artan yapısal asimetridir. Batılı ülkelerin Rusya’ya uyguladığı daha önce eşi benzeri görülmemiş yaptırımlar sebebiyle Moskova’nın ekonomik manevra alanı ciddi ölçüde daralma göstermiş ve enerji, teknoloji, bankacılık ve lojistik gibi birçok stratejik alanda giderek daha fazla Çin’e bağımlı hale gelmiştir (von Essen, 2023). Bu süreçte Çin ise Rus pazarına agresif bir şekilde girmiş, Batılı şirketlerin bıraktığı boşluğu doldurmuş ve otomotiv, elektronik ve altyapı yatırımlarında ülkedeki en güçlü aktör olmuştur. 2023’te Çin, Rusya’nın toplam ithalatının yaklaşık %50’sini ve enerji ihracatının %40’ından fazlasını oluşturmuştur (The Observatory of Economic Complexity, 2025). Bu veriler sadece ekonomik işbirliğini değil aynı zamanda Çin’in Rusya’daki stratejik sektörler üzerindeki kontrolü de büyük anlamda ele geçirdiğini de göstermektedir. Çin’in bu ekonomik gücü Moskova hükümeti üzerindeki siyasi baskıyı da arttırmakta ve Rusya’nın dış politikadaki esnekliğini de kısıtlamaktadır (Bogusz & Rodkiewicz, 2025). Bu bağlamda, Rusya’nın Çin’le Orta Asya ve Arktik’te yaşadığı çıkar çatışmalarında dahi işbirliğine yönelmesi aslında Rusya’nın Çin’e yapısal bağımlılığının siyasi boyutunun da bir nevi göstergesidir (Julienne, 2025)
2.Çin Neden Temkinli Davranmaya Devam Ediyor?
Bu makale boyunca vurgulandığı üzere, Çin Rusya ile stratejik olarak etkileşimini arttırsa da hala temkinli hareket etmekte ve mesafesini korumaktadır. Bu temkinli davranışın arkasında birkaç neden var:
Birincisi, Çin’in uluslararası değer zincirlerine ve Batı kaynaklı ekonomik sisteme olan bağımlılığı o kadar büyük ki Batılı ülkeleri tam anlamıyla karşısına almaya cesaret edemez. 2023’e kadar Çin’in ihracatının %45’i AB ve ABD’ye yapılmaktadır. Bu durum, Çin’in ne olursa olsun ABD ve AB ile ekonomik ilişkilerini sarsacak sert bir çizgi benimsemesini engellemektedir (Swanstörm & Scobell, 2024)
İkincisi, Çin her ne kadar Rusya’yı stratejik ortak olarak görse de ideolojik olarak Rusya ile aynı jeopolitik kampta sonsuza kadar kalmak istememektedir. Global siyasette çok kutupluluk söylemini ve politikasını savunan ve uygulamak isteyen Çin, liderlik iddiasını tamamen dayatma durumuna getirecek güce sahip olmadan dünya düzeninde denge unsuru olarak bulunmak istemektedir. Bu nedenle Rusya ile dostluğu pragmatik ve kendi çıkarlarıyla doğrudan ilişkilidir (Julienne,2025).
Üçüncüsü, Tayvan meselesi Çin için en öncelikli dış politika konularından biridir. Pekin yönetimi, Tayvan üzerindeki hak iddiasını Batı dünyası ile doğrudan çatışmaya girmeden hatta bu konuyu kendi iç meselesi olarak tanımlayarak sürdürmeyi tercih etmektedir. Bu nedenle askeri gerilimi tırmandıracak adımlar atmaktan kaçınmakta ve bunun yerine diplomasi ve ekonomik baskı gibi araçlara öncelik vermektedir. Ukrayna meselesindeki tutumunu ise Tayvan politikası için bir tür deney alanı olarak kullanmakta, uluslararası tepkileri ölçerek benzer durumlarda nasıl hareket edeceğine dair stratejiler geliştirmektedir.
3.Orta Asya’da Güç Dengesi Değişiyor mu?
Tarihsel olarak Rusya’nın “arka bahçesi” olarak gördüğü Orta Asya, bugün Çin’in mega projesi olan Kuşak ve Yol Girişimi’nin stratejik merkezidir. Çin özellikle Kazakistan, Tacikistan ve Özbekistan gibi ülkelerde gerçekleştirdiği altyapı, petrol boru hatları ve ticaret koridorları yatırımlarıyla bölgede giderek daha başat rol üstlenmektedir (Özdemir, 2024). Rusya, Ukrayna’daki savaşa odaklanması sebebiyle Orta Asya’daki eski nüfuzunu kaybetmiş ve Çin “müttefiki” birçok alanda sorunlarla boğuşurken Orta Asya’daki bu boşluğu doldurmuştur (Springer, Zhang & Ivanov, 2022). Çin’in bölgedeki yatırımları ve Orta Asya’daki ülkelerle kurduğu stratejik ortaklıklar, Rusya’nın “arka bahçe” stratejisi ve söylemine karşı bir yanıt olarak görülmekte ve “bölgesel liderliğin” tamamen Çin’e geçtiği tezini desteklemektedir. Ancak Çin’in bölgedeki yükselişinin tamamen sorunsuz ilerlediği söylenemez. Orta Asya halklarının Çin karşıtı toplumsal tepkiler göstermesi ve Rusya’nın bölgede uzun yıllar hükmetmesi kaynaklı kültürel ve dilsel bağlarını (sembolik de olsa) sürdürme çabası, uzun vadede Çin-Rusya ilişkilerinde bu bölgedeki rekabetin daha gerilimi yüksek bir düzleme kayabileceğini göstermektedir.
4.“Küçük Ortak” Tartışması ve Asimetrik Stratejik İttifak
Akademik literatürde son yıllarda “küçük ortak” ifadesi, Çin ve Rusya arasındaki ilişkide sıklıkla kullanılmaya başlamıştır. Küçük ortak ifadesi, ekonomik, teknolojik ve diplomatik açıdan Rusya’nın Çin karşısındaki ikincil (daha aşağı) rolünü tanımlamaktadır (Peterson, Smith&Lee, 2023). Taraflar resmi söylemlerinde “eşit stratejik ortaklık” deseler de Çin açıkça güçlü ve baskın olan taraftır. Çin’in Rusya üzerinde artan etkisi, Rusya’nın Çin’e bağımlılığının kritik sektörlerde son derece yüksek seviyelere ulaşması, BRICS ve ŞİÖ gibi uluslararası kurumlarda Çin’in artan hegemonik rolü Çin’in ülkeler arasındaki ilişkide “büyük ortak” olduğunu ve Rusya’nın Çin’e karşı rekabette tamamen kaybetmeye doğru ilerlediğini de göstermektedir.
V.Çin-Rusya İlişkilerinde Gelecek Beklentisi ve Senaryolar
1.Çin- Rusya İlişkileri Nereye Gidiyor?
2022 Rusya Ukrayna Savaşı sonrası dönemde Çin ve Rusya arasındaki stratejik işbirliğinin daha belirgin ancak aynı zamanda daha da kırılgan hale geldiğini söyleyebiliriz. Çin, Batı yaptırımlarına maruz kalan Rusya ile ekonomik bağlarını artık neredeyse geri dönülemez şekilde derinleştirmiş ve bu dönemde önemli kazanımlar elde etmiştir. Artan ticaret hacmi ile Çin, Rusya’nın adeta ekonomik can damarı haline gelmiştir (Council on Foreign Relations [CFR], 2024). Tabi ki Çin’in Rusya’ya desteği sınırsız değildir ve olamaz ancak Pekin doğrudan askeri yardım göndermeyerek Batı ile ticari ve diplomatik ilişkilerini riske atmamakta ve temkinli diplomatik yaklaşımını sürdürmektedir. Çin ve Rusya arasındaki ilişki önümüzdeki yıllarda ABD ve Batı’nın hamleleri, Çin’in küresel liderlik gündemi ve Rusya’nın içinde bulunduğu krizlerden nasıl çıkacağına dair geliştireceği stratejiler tarafından şekillenecektir. Bu ilişkinin geleceği üzerine üç temel senaryodan bahsedilebilir: Otoriter bir blok oluşumu, sınırlı çıkar ortaklığı ve Çin’in Rusya’yı araçsallaştırması (Peterson ve diğerleri, 2023; Swanström & Scobell, 2024).
1.1 Senaryo 1: Otoriter Bir Blok Oluşumu
Bu ilk senaryoda, Çin ve Rusya’nın Batı ile ilişkilerinin kalıcı olarak ve neredeyse çözümsüz şekilde koptuğu, Tayvan meselesi veya NATO’nun doğuya genişlemesi gibi konuların güvenlik odaklı bir eksen yarattığı varsayılmaktadır. Bu durumda bloklaşma eğiliminin görüleceği varsayılmakta ve ortak askeri müttefikliğin kurumsallaşması ve dış politika eylemlerinin aynı düzlemde uyumlaştırılması merkezi bir konuma gelebilir (CEPA,2025). Özellikle, 2025’te Çin ve Moskova arasında imzalanan anlaşmalar savunma, teknoloji, enerji, finans ve uluslararası hukuk alanlarında iki ülke arasındaki iş birliğini derinleştirmiştir. Ancak CEPA raporu, mevcut iş birliğinin uygulanabilir olmakla birlikte sınırlarının olduğunu, ortak yapılan askeri tatbikatların sadece sembolik nitelikte kaldığını, Rusya’nın Çin’e karşı bağımlılığının artsa da Çin’in Batı ile ilişkilerinde esnekliğini yitirmemeye çalıştığını açıkça vurgulamaktadır.
Ayrıca, Çin’in küresel liderlik iddiaları ve bu yöndeki stratejik planları, global ekonomi zincirlerine ve Batılı devletlerle olan ticari ilişkileri sebebiyle sisteme olan bağımlılığı, bu bloklaşma senaryosunun gerçekleşme ihtimalini zayıflatmaktadır.
1.2 Senaryo 2: Sınırlı Çıkar Ortaklığı
Dünya düzeninin köklü bir değişim ve dönüşüm geçirmediği ve statükonun büyük ölçüde korunduğu bir senaryoda, Çin ve Rusya arasındaki işbirliği enerji, savunma, teknoloji ve altyapı yatırımları gibi stratejik alanlarda kademeli olarak gelişmeye devam etse de tam anlamıyla bir askeri ittifaka dönüşemez.
Çin ve Rusya arasındaki hali hazırda belirli bir seviyede olan stratejik ortaklık, iki ülkeyi özellikle Batı’dan gelebilecek ekonomik yaptırımlara, tedarik zincirlerinde yaşanabilecek potansiyel sorunlara ve NATO’nun doğuya doğru genişleme adımlarına karşı daha duyarlı hale getirmiştir. Taraflar arasındaki yakınlaşma bir tür “sınırlı stratejik eşgüdüm” olarak nitelendirilebilir çünkü Pekin ve Moskova yönetimleri ortak askeri tatbikatlar, alternatif ödeme sistemleri ve BRICS, ŞİÖ gibi çok taraflı kurumlarda koordinasyonlarını arttırmış olsalar da kapsamlı bir askeri veya ideolojik ittifaka yönelememektedirler (Julienne,2025; Intereconomics, 2025). Bu ikinci senaryo, her iki ülkenin de dış politika çıkarları olarak çok kutupluluğu benimsemesi ve içerideki siyasi meşruiyetlerini uluslararası istikrardan bağımsız düşünememeleri gerçeği bağlamında daha olası görünmektedir. Çin, global tedarik zincirlerinde merkezi bir aktör olarak Batı pazarları ile ekonomik ilişkini geliştirmeye ve sürdürülebilir kılmaya devam ederken, Rusya enerji ve teknoloji alanlarında Çin’den gelen ihracat gelirlerini çeşitlendirmeye çalışmakta ama aynı zamanda aşırı bağımlılıktan kurtulmaya çalışmaktadır. Bu bağlamda Rusya, Çin’in ekonomik alanda özgül ağırlığını kabul ederek kendi çıkarları doğrultusunda ilerleyecek bir ortaklık peşinde koşarken Çin, Rusya’yı Batı’ya karşı pazarlık gücünü arttıran stratejik bir ortak olarak görmektedir.
1.3 Olası Senaryo 3: Çin’in Rusya’yı Araçsallaştırması
Üçüncü senaryoda ise Çin Rusya ile ilişkilerini artık eşitler arası bir ortaklık olarak değil “asimetrik araçsallaştırma” modeli çerçevesinde görmektedir. Bu senaryo içerisinde Çin, Rusya’yı Batı’ya karşı stratejik bir tampon ve güvenilir bir enerji ve hammadde kaynağı sağlayan bir devlet olarak değerlendirmektedir. Ancak jeopolitik ve/veya ekonomik öncelikleri çatıştığında ise Rusya’yı destekleme konusunda isteksiz ve çekimser davranmaktadır (Bogusz & Rodkiewicz, 2025). Rusya’nın Batı merkezli küresel finans sisteminden dışlanması ve Rusya-Ukrayna Savaşı sonrası uygulanan ağır yaptırımlar, Çin için devasa bir ekonomik nüfuz alanı oluşturma fırsatı yaratmıştır. Çin bankalarının Batı’nın boşalttığı Rusya finans sistemine hızlıca girmesi, SWIFT’in UnionPay gibi alternatiflerle ikame edilmesi ve Yuan bazlı finansal işlemlerin yaygınlaşması bu bağımlılığı kat be kat derinleştirmiştir. Bu süreç aynı zamanda Rusya açısından bir “stratejik özerklik kaybı” anlamına da gelmektedir (von Essen, 2023).
Çin’in Rus pazarındaki ekonomik hakimiyeti, enerji dışındaki tüm sektörlerde Rusya’ya karşı ihracat üstünlüğü, dijital altyapı üzerindeki kontrolü ve uluslararası kuruluşlarda artan etkisi Çin’i Rusya karşısında bambaşka bir güç odağı haline getirmiştir. Ayrıca Pekin hükümetinin, Batı ile ittifak kurmadan, tek başına yükselme hevesi ve bu yönde uyguladığı stratejiler, Rusya ile ilişkilerini ikincil bir konumda tutmasına sebep olmaktadır. Bu durum, Rusya’yı Çin karşısında giderek daha etkisiz bir pozisyona iterken, Çin’e uluslararası riskler ile doğrudan yüzleşmeden stratejik etki alanını genişletme imkanı sunmaktadır. Mevcut eğilimler ve iki ülke arasındaki güç asimetrisi göz önüne alındığında, bu senaryo orta vadede oldukça olası bir gelişme olarak değerlendirilebilir.
1.4 ABD ve Avrupa Açısından Sonuçlar Neler Olabilir?
Çin ve Rusya ilişkilerinin gelecekte izleyeceği rota sadece Asya-Pasifik ve Avrasya jeopolitiği açısından değil tüm Batı dünyasının stratejik gündemi ve yeni dünya düzeni açısından da belirleyici olacaktır.
İlk senaryo olarak bahsettiğim “otoriter bir blok” oluşumunda, iki ülkenin askeri, ekonomik ve diplomatik alanlarda kurumsallaşmış bir işbirliği geliştirmesi (tam anlamıyla bir Batı karşıtı müttefik olmaları), NATO’nun doğu sınırında daha geniş bir caydırıcılık yaklaşımı benimsemesine yol açabilir. Bu durumda Baltıklar, Polonya ve Romanya gibi sınır ülkelerinde daha kalıcı askeri varlık bulundurma, Avrupalı devletlerin doğrudan savunma harcamalarında ciddi artış (2025 NATO Lahey Zirvesi’nde, NATO Müttefikleri’nin 2035’e kadar savunma harcamalarını GSYH’lerinin %5’ine yükseltmesi taahhüdü gibi (NATO,2025)) ve ABD’nin Avrupa’daki askeri varlığını sürekli hale getirme eğilimi görülebilir. Ancak bu senaryo dünyadaki nükleer denge açısından uluslararası istikrarsızlık riskini artırır ve yeni Soğuk Savaş tarzı bloklaşma eğilimlerini körükleyebilir.
İkinci senaryoda yani “sınırlı çıkar ortaklığı”nda, Çin ve Rusya kendi stratejik özerkliklerini koruyarak sadece spesifik bazı alanlarda koordinasyon sağlarlar ve bu da Batı açısından nispeten yönetilebilir bir denge yaratır. Böyle bir durumun gerçekleşmesi halinde, ABD ve Avrupa Birliği’nin, Rusya’yı yaptırımlarla kuşatma stratejisi kısmen etkili olurken Çin ile ekonomik bağların tamamen koparılmaması ise diplomatik başarı olarak görülebilir ve daha sürdürülebilir bir ortam oluşturabilir. Avrupa’nın enerji tedarik güvenliğini çeşitlendirme ve Çin’e olan ticari bağımlılığını yönetme girişimleri ise hem Rusya’yı daha da izole etme hem de Çin üzerinde ekonomik baskı oluşturma açısından önem kazanır.
Üçüncü ve bence daha olası senaryo olan “Çin’in Rusya’yı Araçsallaştırması” senaryosunda ise Çin’in Rusya üzerindeki artan ekonomik ve teknolojik hâkimiyeti Batılı devletler için hem bir tehdit hem de bir fırsat olarak görülebilir. Çin’in Rusya’yı tamamen jeopolitik bir kaldıraç olarak kullanarak araçsallaştırması Rusya’nın uluslararası sistem içinde giderek daha fazla dışlanmasına ve Batı ile yeni diplomatik angajman arayışlarına girmesine neden olabilir. Örneğin Rusya-Ukrayna Savaşı’nın bitmesini ve anlaşmayı sağlaması için Putin’in Trump ile Alaska’da görüşmeyi kabul etmesi (BBC News, 2025) gibi. Öte yandan, ABD’nin Çin’e yönelik yaptırımları ve tedarik zinciri politikaları bazı tavizler vermesine sebep olarak Rusya ile entegrasyonunu sınırlayabilir ve böylece bu ekseni zayıflatabilir. Bu durumun oluşması, savunma, enerji, teknoloji ve hatta giderek önemi artan yapay zekâ gibi öncelikli alanlarda “stratejik boşluklar” yaratabilir.
VI.Sonuç
Bu makalenin amacı, Çin ve Rusya ilişkilerinin Sovyet sonrası dönemdeki ekonomik, diplomatik, jeopolitik ve tarihsel bağlamlardaki gelişimini ve dönüşümünü, özellikle 2022 Rusya Ukrayna Savaşı’nın bu ilişkiler üzerindeki yapısal etkisine odaklanarak incelemektir. Bu ilişkinin dışarıdan bakıldığında ne tam anlamıyla “mutlak bir ittifak” ne de “eşitler arası ortaklık” olduğu, aksine Çin lehine büyüyen ve genişleyen asimetrik ilişki olduğu açık ve nettir.
Bu gelişimin en önemli faktörü, Çin’in daha karmaşık ve pragmatik bir dış politika aktörü olmasıdır. Çin sadece Batı ile doğrudan çatışmaktan kaçınmakla kalmayıp aynı zamanda Rusya’nın içinde bulunduğu zor durumda Rusya’yı bir nevi kaldıraç olarak kullanarak kendi stratejik çıkarlarına ulaşmayı amaçlamaktadır. Bu durum, Çin’in klasik anlamda “ittifaklar kurmak” yerine “ilişkiler geliştirmesine” yol açmış ve ülkeye jeopolitik endişelerini son derece pragmatik ve esnek bir şekilde ele alma imkânı tanımıştır. Çin’in Rusya ile ilişkisi, ortak değerlerden ziyade çıkara dayalı bir esneklik ile karakterize edilmektedir.
Rusya açısından ise bu dönem dünya düzeninde etkisinin ciddi anlamda azaldığı ve dış politikasının bağımsızlığının sınırlandığı bir dönemdir. 2022 yılı sonrasında başlayan ve giderek ağırlaşan yaptırımlar, ekonomik ambargolar ve her alanda yaşadığı kurumsal dışlamalar, Rusya’yı daha da Çin’e bağımlı hale getirmiştir. Çin’i ise ekonomik, teknolojik ve bir ölçüde diplomatik anlamda Rusya üzerinde daha baskın bir konuma getirmiştir.
İki ülke arasındaki bu asimetri yalnızca güç dengelerinde değil, aynı zamanda temsiliyette de kendisini göstermektedir. Çin, savaş sonrası dönemde tarafsız, barışçıl bir arabulucu rolünü üstlenirken, Rusya uluslararası düzende “yıkıcı” aktörlerden biri olarak konumlandırılmıştır. NATO Genel Sekreteri’nin 9 Haziran 2025’te Chatham House’ta yaptığı konuşmasında (Chatham House, 2025) belirttiği gibi, Rusya Batı için Çin’in de önünde bir numaralı tehdit olmaya devam etmektedir ve bu durumun yakın gelecekte de süreceği beklenmektedir.
Sonuç olarak, Çin-Rusya ilişkileri uzun zamandır olduğu gibi karşılıklı şüpheyle karakterize olacaktır ancak Çin’in yükselişi ve Rusya’nın ikincil güç veya diğer bir değişle “küçük ortak” statüsüne gerilemesi, bu ilişkiyi giderek daha da asimetrik hale getirecektir. Stratejik ortaklık bir şekilde devam etse de iki ülke arasındaki ilişki özellikle kriz zamanlarında hızla yeniden şekillendirilebilen, ad-hoc ve çıkara dayalı bir ortaklık olacaktır.
Bu konudaki net bir çıkarım olarak, Çin ve Rusya arasındaki ilişki, geleneksel ittifak teorilerinin ötesinde, değişken ve kriz yönetimi odaklı yeni bir iş birliği paradigması sunmaktadır. Bu ilişki modeli, gelecekte diğer “otoriter- demokratik olmayan” rejimlerin de aynı pragmatik denge politikalarını izlemesine yol açabilecek potansiyele sahiptir ama bu iki ülke arasındaki bu modelin sürdürülebilirliği sadece ortak çıkarlarda buluşulmasına değil, aynı zamanda Çin’in kendi yeni dünya düzeni vizyonunda liderliğe doğru giden yolundaki adımlarına da bağlıdır. Çin, bu ortaklıkta Rusya’yı bir “eşit ortak”tan ziyade stratejik bir araç olarak konumlandırdığı sürece, ilişkinin sınırları Rusya’nın rızasından çok Çin’in küresel gündemine göre yeniden şekillenecektir.
Son olarak vurgulamak gerekir ki, Çin-Rusya ortaklığı bir yandan çok kutuplu dünya sisteminde Batı merkezli dünya düzeninde bu hegemonyayı dengeleme gerekliliği olarak bir alternatif olarak ortaya çıksa da diğer yandan ilişkideki artan güç asimetrileri tarafından da şekillenmektedir. Bu bağlamda bu makale, ilişkideki yapısal krizleri ve oluşan gerilimleri, diplomatik yaklaşımdaki farklılıkları ve bağımlılıkları ve son olarak jeopolitik dinamikleri inceleyerek literatüre çok boyutlu bir değerlendirme katkısı sunmayı amaçlamaktadır.
Kaynakça:
BBC News. (2025, August 9). Trump and Putin to meet in Alaska for Ukraine talks next week. BBC News. https://www.bbc.com/news/articles/c1dxed639n7o
BBC News. (2025, April 10). Zelensky claims 155 Chinese fighting for Russia in Ukraine. BBC News. https://www.bbc.com/news/articles/c1wdd228953o
Bogusz, M., & Rodkiewicz, W. (2025). Three years of war in Ukraine: The Chinese–Russian alliance passes the test (OSW Commentary No. 639).
Chatham House. (2025, June 9). NATO Secretary General Mark Rutte – Building a better NATO [Video]. YouTube. https://www.youtube.com/watch?v=q8cL0VQeOOk&t=1619s
Council on Foreign Relations. (2024, February 6). Where is the China-Russia partnership headed? Seven charts and maps. https://www.cfr.org/article/where-china-russia-partnership-headed-seven-charts-and-maps
CEPA. (2025). Russia and China military cooperation: Just short of an alliance. Center for European Policy Analysis.
Eurostat. (2025). China-EU – international trade in goods statistics [PDF]. Statistics Explained. https://ec.europa.eu/eurostat/statistics-explained/index.php/International_trade_in_goods_-_a_statistical_picture
Intereconomics. (2025). China–Russia cooperation: Economic linkages and sanctions evasion. Intereconomics, 60(2), 135–140. https://doi.org/10.2478/ie-2025-0025
Ivanova, M. (2024). Sino-Russian rapprochement after Russia’s invasion of Ukraine. Journal of World Affairs, 22(1), 45–67. https://doi.org/10.1080/09512748.2024.2368227
Julienne, M. (2025). The China–Russia partnership and the Ukraine War: Aligned but not allied (Reconnect China Policy Brief No. 20).
Lederer, E. M., & Peltz, J. (2024, September 22). UN nations endorse a ‘Pact for the Future,’ and the body’s leader says it must be more than talk. AP News. Retrieved July 15, 2025, from https://www.apnews.com/article/un-pact-future-russia-challenges-climate-ai-accf4523e01c6604707189333de289ce
NATO. (2025, June 26). Future-proofing NATO’s industrial capacity: How decisions at the NATO Summit in The Hague will strengthen the Allied defence industry. NATO Review. https://www.nato.int/docu/review/articles/2025/06/26/future-proofing-natos-industrial-capacity-how-decisions-at-the-nato-summit-in-the-hague-will-strengthen-the-allied-defence-industry/index.html
Peterson, J., Smith, A., & Lee, C. (2023). Sino–Russian relations in the post-Soviet era. International Affairs, 99(4), 1015–1034. https://doi.org/10.1080/00131857.2023.2179485
Saxena, R. (2024). Relations between China and Russia following the outbreak of the Ukraine War in 2022. Journal of Iran and Central Eurasia Studies, 7(2), 147–162. https://doi.org/10.22059/jices.2025.390410.108
Springer, M., Zhang, Y., & Ivanov, P. (2022). Thirty years of China–Russia strategic relations. China International Strategy Review, 4, 101–120. https://doi.org/10.1007/s42533-022-00101-6
Stolyarov, G., & Marrow, A. (2023, November 24). Chinese car sales boom in Russia levels off amid shaky local recovery. Reuters. https://www.reuters.com/business/autos-transportation/chinese-car-sales-boom-russia-levels-off-amid-shaky-local-recovery-2023-11-24/
Swanström, N., & Scobell, A. (2024). Ukraine: The inflection point in the China–Russia axis. United States Institute of Peace.
Tran, T., Sautede, E., et al. (2025). China and the Ukraine War: Global Times’ strategic narratives. Global Media and Communication, 21(1), 1–23. https://doi.org/10.1177/17427665251328117
von Essen, H. (2023). Russia–China economic relations since the full-scale invasion of Ukraine. SCEEUS Report No. 2.
Xinhua. (2024, January 15). Chinese car brands make up nearly half of Russia’s car market. XinhuaNet. https://english.news.cn/europe/20240115/ed7189eab6744e48972fb1bca4a3f2fa/c.html
Zenel, G., & Modlin, B. (2022). Sino–Russian relations and the war in Ukraine. Parameters, 52(3), 35–60. https://doi.org/10.55540/0031-1723.3165