Türkiye’de Ne Zaman Mutlu Olacağız? Kartalkaya Yangınıyla Yeniden Yüzleştiğimiz Kamusal Sorumluluk Sorunsalı

Yazar: Tolga Tokgöz

Türkiye’de Ne Zaman Mutlu Olacağız? Kartalkaya Yangınıyla Yeniden Yüzleştiğimiz Kamusal Sorumluluk Sorunsalı

Ben sade bir vatandaş olarak düşünmeden edemiyorum. Son yıllarda güzelim memleketimizin üst üste yaşadığı sıkıntılar ve acılar eminim sıradan Türk vatandaşlarını yaralıyordur. Sıradan bir Türk vatandaşı olarak 15 Temmuz Darbe Girişimi’nden beri aklımı kurcalayan bir soru var: Bizim sahiden güçlü ve etkin devletimiz var mı? Yoksa hükümetimiz mi demeliyim?  Her ne kadar çok eleştiri olsa da kamu gücü belirli bir elde toplandı şeklinde eleştiriler olsa da Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin hayata geçmesi sonrası, yine de belirli oranda yasal mevzuatta güçler ayrımı ve devletin farklı organları olduğunu görüyoruz. O nedenle devletimiz mi hükümetimiz mi demeliyim ya da hükümet sistemimiz mi bilmiyorum ama ne demek istediğimizi anladığınızı umut ediyorum. Amacım siyasi bir propaganda değil, sadece kamu politikası uzmanı bir merkeze bir vatandaş olarak aklımın almadığı ve üzüldüğüm bir süreci anlatmak:

Bu soruyu gündeme getirmek istememin bir nedeni var. Ormanlarımız cayır cayır yanar devlet vatandaştan yardım ister. Çok büyük bir deprem on bir ilimizi vurur. Devlet vatandaşa IBAN numarası atar. Türkiye’nin en lüks otellerinden birisinde yangın çıkar. Bu ülkenin vatandaşı kendi kendine söndürmeye çalışır. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin şanlı mensupları bir şehidimizin naaşını aramak için bir mağaraya girer. Gencecik on iki askerimiz daha şehit olur. Türkiye Cumhuriyet ne zaman bu hale geldi? Eğer her durumda devlet vatandaşına koşacaksa ve vatandaştan yardım isteyecekse devletin varlığı giderek daha da anlamsız olmuyor mu? Devlet yurttaş için vardır. Yurttaşların varlık sebebi devletin başının sıkıştığı her an, devletlü şahanelerimizin talebi üzerine, yardıma koşmak değildir. Tüm yurttaşlık faaliyetlerini yerine getiren biri olarak bu konuda çok öfkeliyim. Zor durumda kalsam, bir felaket ile karşı karşıya olsam veya bir doğal afet kapımı çalsa bana yardıma gelecek bir devletin varlığını hissedemiyorum. Düşüncelerime ve hislerime tercüman olan Kamu Politikası, Devlet Yönetimi ve Toplumsal Gelişim Merkezi’ne (KAPDEM) çok teşekkür ederim. Belki bu sayede yetkililerin ya da karar alıcıların dikkatini çekebiliriz. Nitekim özellikle Sayın Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere tüm karar alıcıların artık yurttaşları görmediklerine, belirli kısıt dairelere sıkışıp kaldıklarından neredeyse eminim.

Türkiye’de denetimsizlik ve hatta yönetilememe hali korkunç boyutlara gelmiş vaziyette. Ben sıradan bir yurttaş olarak en çok Kartalkaya Yangını hakkındaki düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Davada yeni kararlar açıklandı ve şahıslar cezalar aldı. Ama sorumluluğu olan kamu kurumları ve yöneticileri gerekli şekilde soruşturulmadı ve yargılanmadı diye düşünüyorum. Güzelim ülkemizde en kolay şey ölmek. Bir vatandaş olarak en son yüzümün ne zaman güldüğünü hatırlamıyorum. 6 Şubat Depremi ile yakından tanık olduğum koordinasyonsuzluk ve yönetilememe hali özellikle son iki yıldır ayyuka çıkmış vaziyette. Ülkemizin başına gelen musibetlerin ardından hep aynı döngüye girdiğimizin farkında mısınız? Önce bir felaket yaşanıyor. Daha felaket esnasında veya hemen sonra müdahale etmesi gereken hiçbir kamu kurumu ve kuruluşu sahneye çıkmıyor. Felaketin üstündeki sis perdesi dağıldıktan sonra yurttaş, hayatta kalabilen yurttaşlar daha doğrusu, bir muhatap arıyor. Ama nedense hiçbir bakan veya bürokrat sorumluluk üstlenmiyor. Daha sonra ya belediyeler ya muhalefet ya da sıradan çalışanlar suçlu ilan ediliyor. Bu sayede olayların üstü kapatılıyor. 6 Şubat Depremi’nde otuz beş insanın ölümüne neden olan meşhur dondurmacıları belki hatırlarsınız. Zaman içerisinde dondurmacılar Sami Kervancıoğlu ve Mustafa Pekel’in Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan (SGK) sonra kışlalar ile polis evine dondurma sattığı ortaya çıkmıştı.[1] Otuz beş kişinin ölümüne neden olan insanların firar ettikleri yetmediği gibi bir de devlet tarafından ödüllendirildikleri anlaşıldı. Felaketlerden sonra yanınızda olmayan devlet aynı zamanda katillerinizi ödüllendiriyormuş meğer, aktardığım haber aynen bunu söylüyor. Türkiye nasıl ve neden böyle bir ülke haline geldi? Sadece soruyorum, kimse kızıp gücenmesin. Yanlış biliyorsak düzeltsin. Dinleriz, okuruz.

Gel gelelim Kartalkaya faciasına. İster çok zengin olun isterseniz ekmek alacak paranız olmasın Türkiye hemen herkesin çok rahat ölebileceği bir ülke. Bolu Grand Kartal Otel’de 21 Ocak 2025 tarihinde başlayan yangında otuz altısı çocuk olmak üzere yetmiş sekiz insanımız hayatını kaybetmişti. 6 Şubat Depremi’nden sonra bir daha canım bu kadar yanmaz diye düşünüyordum. Anadolu Ajansı’na göre Grand Kartal Otel’de meydana gelen yangına ilişkin hazırlanan iddianamede otel sahipleri, şirket yönetim kurulu üyeleri ve yöneticileri Halit Ergül, Emine Murtezaoğlu Ergül, Ceyda Hacıbekiroğlu, Elif Aras, Emir Aras, Zeki Yılmaz, Ahmet Demir, Kadir Özdemir, Cemal Özer, Mehmet Salun ile Bolu Belediyesi Başkan Yardımcısı Sedat Gülener, İtfaiye Müdür Vekili Kenan Coşkun ve İtfaiye Eri İrfan Acar’ın meydana gelen olaydan “olası kastları ile sorumlu oldukları” belirtilmiş vaziyettedir.[2] Yani iddianamede ne Bolu İl Özel İdaresi’nden ne Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan ne de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’ndan herhangi bir yetkiliye yer verilmiş. Otel sahipleri ile çalışanları suçlayarak kamunun sadece sorumluluğunu ise muhalefet belediyesine atmak müthiş bir başarı olsa gerek. Yeni Türkiye denen memleketimizde zaten iktidar ve bürokratlarının hata yapmaları mümkün olur mu hiç? Hiç duyamadık, göremedik.

Kartalkaya Yangınında Bolu Belediyesini ya da otel sahiplerini/çalışanlarını aklamak gibi bir derdim yok. Bilakis tüm sorumluların hak ettiği cezayı almasını istiyorum. Dava sonucundaki mahkeme kararı zaten o anlamda adalet arayışına cevap verdi diye düşünüyorum. Tabi yangında hayatını kaybedenlerin ve yakınlarının ne düşündüğü daha önemli, onların mahkeme kararının yetersiz olduğuna dair isyanları sürüyor. Yangından hemen sonra seyrettiğimiz görüntüler ve hayatını kaybedenlerin yakınlarının feryatları hala zihnimde. Kartalkaya Yangını’na ilişkin duruşma temmuz ayında başlayabildi. Adalet mekanizmasının hızı sizi de şaşırtıyor değil mi? Eğer Türkiye’nin kötü yönetildiğini iddia ederseniz hakkınızda jet hızıyla tutuklama kararı çıkabilir. Ancak yetmiş sekiz insanın yanarak ölmesinde en ufacık bir katkınız bile varsa duruşmaların başlaması altı ayı bulabilir. Ben kendi adıma bu sürecin neden altı ay sürdüğünü merak ediyorum. Üstelik müştekiler 17 Temmuz’daki duruşma celsesinde mevcut sanıkların yanı sıra soruşturma izni verilmeyen Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı yetkililerinin tespiti ve davaya dahil edilmeleri için mahkemeye talepte bulunmuşlardı.[3] Bakanlar neden sorumluların yargılanmasına izin vermedi? Özellikle bakanlıkların merkez teşkilatında çalışan ve bu felakette sorumluluğu bulunan kamu personelinin tespit edilmesi neden bu kadar gecikti? Çeşitli kamu kurumlarının birbirine suçlamaya devam etmesi ise başka soruları da sormamızı kaçınılmaz hale getiriyor. Grand Kartal Otel Yangını’nda sorumlulukları bulunan kamu kurumları hangileridir? Neden yetki çatışması yaşanıyor? Olası bir yangın ihtimaline dair denetim yapmakla yetkili kamu kuruluşlarının ihmallerinin bu felaketin büyümesindeki rolü nedir? Bu soruların ve çok daha fazlasının aydınlanması gerektiğini düşünüyorum. Kimse sorularımı ya da paylaştığım hissiyatımı ağır siyasi bir eleştiri vs diye yorumlamasın, sadece bir şeylerin doğru yapılmasına ve vatandaşın ne hissettiğinin bilinmesine uğraşıyorum, en azından benim gibi vatandaşların.

Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’a yönelik tepkilerin artması üzerine, 18 Temmuz’da, bazı bürokratlar hakkında bakanlık soruşturma izni vermek zorunda kaldı. Mehmet Nuri Ersoy’un soruşturma iznini gönüllü olarak verdiğine ise asla inanmıyorum. Kamuoyunda yükselen tepkiler, yakınlarını kaybeden ailelerin büyüyen öfkesi, davanın başlamasıyla birlikte ortaya çıkan yeni iddialar soruşturma izninin arkasında yatan asıl sebeplerdir. Yoksa neden bu kadar beklesin? Soruşturma Ocak 2025’te başlasa farklı sonuçları olabilirdi. Ayrıca Kontrolörler Kurulu Başkanvekili ve iki kontrolör hakkında soruşturma izninin verilmiş olması ne kadar yeterli? Duruşma esnasında ortaya atılan bazı iddialar ise insanın kanını donduran cinsten. Mesela mağdur ailelerin avukatı Yüksel Gültekin, Bakanlık denetçilerinin otele ücretsiz olarak konakladığını belirterek Ergül’e “Turizm Bakanlığı denetmenlerine neden fatura kesmediniz?” sorusunu yöneltmiş.[4] Kamu personelinin denetim ve teftiş görevleri esnasında, 2025 itibariyle, günlük harcırahı konaklama giderleri dahil 2431 Türk lirası olduğunu rahatlıkla görebilirsiniz. O da eğer personel Türkiye düzeyinde denetim yetkisini haizse geçerli olan meblağ. İddialara göre geceliği otuz sekiz bin lira olan bir otelde bu denetçilerin nasıl konaklandığını Mehmet Nuri Ersoy açıklayabilecek mi? Eğer söz konusu iddia doğruysa kontrolörlerin Grand Kartalkaya Otel’deki denetimi ne kadar sağlıklı ve etkili bir biçimde yaptığı söylenebilir? Denetim olmaktan çıkan ve tatile dönüşen bir seyahatten bahsetmek gerekmez mi? Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bu iddialara doyurucu bir cevap vermesi lazım. Sessiz kalınan her an, benim gibi vatandaşların nezdinde, bakanlığın bu faciadaki sorumluluğunu arttırmaktan başka bir işe yaramıyor.

Kamu kurum ve kuruluşları arasındaki suçlamaları da hayretler içerisinde takip ediyorum. Benim yazımı okuyacak olan sevgili yurttaşlarıma duruşmalara ilişki bazı haberleri okumalarını tavsiye ederim. Duruşmanın beşinci gününde savunmasını yapan Bolu Belediyesi İtfaiye Müdürü Kenan Coşkun “Otel belediye mücavir alan dışındadır denetim görevi bile bizde değildir. Bu bile yeterliyken 2 bin yılla yargılanıyorum”[5] diyerek sorumluluğun Bolu Belediye Başkanlığı’nda olmadığını belirtmiştir. Bolu Belediye Başkan Yardımcısı tutuklu sanık Sedat Gülener ise “Mücavir alan dışında olduğu için turizm tesislerini denetleme yetkimiz yok talep üzerine yapıyoruz” diyerek kendini savunmuştur.[6] Tanık olarak dinlenen İl Özel İdaresi Ruhsat Müdürü Yeliz Erdoğan ise sorumluluğun Kültür ve Turizm Bakanlığı’nda olduğunu dile getirmiştir.[7] Grand Kartal Otel’de yapılan en son denetimin ise Kültür ve Turizm Bakanlığı’na ait olduğu biliniyor. Oteldeki son denetimin Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 15 Aralık 2024 tarihi itibariyle yapıldığı belirtilmiş.[8] Üstelik büyükşehir olmayan kentsel yerleşim alanlarında, şehrin doğal sınırlarıyla belediyelerin yetkili olduğu alanlar arasında farklılık görülebiliyor. İlgili mevzuata göre Kartalkaya’da yer alan turistik tesislerin ruhsatlandırılmasına dair işlemler Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yetki alanına girmektedir. İzzet Baysal Üniversitesi İtfaiyecilik Programı Öğretim Görevlisi Ramazan Çalışır’a göre ruhsatı kim vermişse yaptırım yetkisi de o kuruma aittir.[9] Grand Kartal Otel’in ruhsatı ise 1997’de Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından verilmiş. Sorumluluk ve yetki çerçevesinde yapılan tüm bu tartışmaların bir önemi var mı peki? Hayatını kaybeden yurttaşlarımız geri gelmeyecek. Bu utanç verici ve kan dondurucu felaketi hatırlamaya devam edeceğiz. Hayatını kaybeden vatandaşlarımızın yakınları belki adaletin tecelli etmesiyle biraz olsun teselli bulabilirler. Ama öncelikle karşılarında sorumluluk alması ve hesap vermesi gereken kamu kurum ve kuruluşlarının bulunması lazım. Peki bu korkunç faciada hayatını kaybeden insanların yakınları neden bir muhatap bulamıyor?

Kartalkaya Yangını aynı zamanda insani tüm hislerin terk edildiği bir felaket olarak önümüzde bulunuyor. Birgün’e göre otel çalışanı Tuni Urhan, müdür Zeki Yılmaz’ın yangının başladığı anlarda ‘‘Kimseye haber vermeyin, kendi aramızda halledelim’’ demiş.[10] Haberi okuduğum zaman yutkunamadım. İddiaların odağında yer alan şahıs, insanların kasaplık koyun gibi boğazlanmasına göz yummuş desek yeridir. Yangın çıkmış ve belki de dumandan insanlar boğulmaya başlayacak ama otel müdürünün en önemli derdi kimseye haber vermemek. İnsanlar alevlerin ortasında acı çekerek ölebilir. Yeter ki otele zeval gelmesin. Zeki Yılmaz’ın gösterdiği tavır ne kadar insanlık dışıysa bazı otel çalışanlarının insanların hayatlarını kurtarmak için gösterdikleri olağanüstü gayret o kadar muazzam idi. Çalışanların iki ekibe bölünerek yirmi beş insanın hayatını kurtarması, sorumluluk bilinciyle hareket eden yurttaşların yangın esnasında gösterdikleri kahramanca tutuma sadece bir örnektir. Ancak otel yönetiminin de çok ihmali olduğu bariz. Ben uzman değilim. Bu nedenle Grand Kartal Otel’deki eksikleri sıralamak haddime değil. Ancak İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şubesi tarafından hazırlanan ilk raporda sıralanan eksikler şöyle; yangın algılama sisteminin mevcut olmaması ve devreye girmemesi, duman dedektörlerinin çalışmaması, acil durum aydınlatma sisteminin yetersiz olması, aydınlatma araçlarının bataryalarının boş olması, yönlendirme işaretlerinin yetersiz olması, yangın dolaplarındaki su bağlantılarının yetersiz olması, yangın yağmurlama sisteminin bulunmaması, asansörlerin yangın algılama ve uyarı sistemine entegre edilmemesi vs.[11] Görüldüğü üzere otel neredeyse hiçbir önlem almamış.

Bu faciaya ilişkin ne kadar isyan etsek beyhude. Grand Kartal Otel’de yaşananların bir daha olmayacağının garantisini kim verebilir? Çünkü öyle kötü bir sistem var ki insanlar Türkiye’de bir daha böyle bir felaketin ya da ihmaller silsilesinin yaşanmayacağına inanmıyor bile. “Daha kötü ne olabilir?” sorusuna verebileceğimiz makul bir cevap yok. Onun yerine başka sorular yöneltmemiz gerekiyor belki. Bu ülkede ne zaman mutlu olmaya ve sevinmeye başlayacağız? Ne zaman devlet yurttaşlarının yanında olmayı seçecek? Her bir yurttaşın omuzlarında dünya kadar vergi yükü varken biz neden hala devletimizin yardım çağrılarına cevap vermek durumunda kalıyoruz? Türk insanın canı bu kadar kıymetsiz mi? Velhasıl lafı çok uzatmadan sadede geleyim. Normal ve huzurlu bir yaşam sürdürmekten başka bir isteğimiz yok. Devletin en temel görevi vatandaşının canını, malının ve huzurunu koruyabilmektedir. Ama devletimizin bu en temel görevini yerine getiremediğini düşünüyorum. Bu nedenle Türkiye’de bazı şeylerin kökten değişmesi gerektiğine inanıyorum.

Üç aydır notlar alarak, haberleri okuyarak bu yazıyı hazırlıyordum. Kartalkaya Davası sonuçlanınca ve Orman Yangınları üzerine çok beğendiğim makalenizi görünce ben de görüşlerimi iletmek istedim. Birisi siyasi zarar görsün ya da öteki birisi siyasi kazanç elde etsin diye değil. Sadece bir şeyler düzeltilebilsin, sesimizi duyurun ya da sizin emeklerinize biz de katkı verelim diye. Sadece ülkemde, iyi ve hesap verebilir bir yönetim altında bir parça mutlulukla ve huzurla yaşayabilmek istiyorum. Grand Kartal Otel’deki felaketin ve sorumsuzluğun boyutları bize sadece bir şeyi gösterdi: Türkiye’de ölmek çok kolay. Yaşamak isteyen tüm vatandaşlarıma selam olsun. Sürçü lisan ettiysek af ola.


Kaynakça:

[1] İsmail Arı,” Komandolar firarilerin dondurmasını yiyecek”, 08 Nisan 2025, Birgün, https://www.birgun.net/haber/komandolar-firarilerin-dondurmasini-yiyecek-613528 (Erişim Tarihi: 30 Temmuz 2025).

[2] İsmet Karakaş, Emrullah Cesur, Emre Ayvaz, “Grand Kartal Otel yangınına ilişkin 19’u tutuklu 32 şüpheli hakkında dava açıldı”, 17 Mayıs 2025, Anadolu Ajansı, https://www.aa.com.tr/tr/grand-kartal-otel-yangini-davasi/grand-kartal-otel-yanginina-iliskin-19u-tutuklu-32-supheli-hakkinda-dava-acildi/3571672 (Erişim Tarihi: 30 Temmuz 2025).

[3] BBC Türkçe, “Kartalkaya yangını davasında ara karar açıklandı, sonraki duruşma 22 Eylül’de”, 17 Temmuz, https://www.bbc.com/turkce/articles/cwyekyj7kp8o (Erişim Tarihi: 30 Temmuz 2025).

[4] Birgün, “Denetim yapılsaydı 78 can hayattaydı”, 12 Temmuz 2025, https://www.birgun.net/haber/denetim-yapilsaydi-78-can-hayattaydi-637790 (Erişim Tarihi: 31 Temmuz 2025)

[5] BBC Türkçe, “Kartalkaya davasının ilk beş gününde sanıklar ne savunma yaptı?”, 9 Temmuz 2025, https://www.bbc.com/turkce/articles/cy8gydvq35go (Erişim Tarihi: 1 Ağustos 2025).

[6] BBC Türkçe, “Kartalkaya davasının ilk beş gününde sanıklar ne savunma yaptı?”, 9 Temmuz 2025, https://www.bbc.com/turkce/articles/cy8gydvq35go (Erişim Tarihi: 1 Ağustos 2025).

[7] Birgün, “Denetim yapılsaydı 78 can hayattaydı”, 12 Temmuz 2025, https://www.birgun.net/haber/denetim-yapilsaydi-78-can-hayattaydi-637790 (Erişim Tarihi: 31 Temmuz).

[8] Bianet, “Grand Kartal Otel’in sahibi: Bakanlık yangınla ilgili herhangi bir eksiklik tespit etmedi”, 26 Ocak 2025, https://bianet.org/haber/grand-kartal-otel-in-sahibi-bakanlik-yanginla-ilgili-herhangi-bir-eksiklik-tespit-etmedi-303975 (Erişim Tarihi: 1 Ağustos 2025).

[9] Fundanur Öztürk, “Kartalkaya otel yangınında yetki tartışması: Uzmanlar ve mevzuat ne diyor?”, 22 Ocak 2025, BBC Türkçe, https://www.bbc.com/turkce/articles/cn4mglwgrmro (Erişim Tarihi: 1 Ağustos 2025).

[10] Birgün, “Örtbas etmeye çalışmışlar!”, 15 Temmuz 2025, https://www.birgun.net/haber/ortbas-etmeye-calismislar-638422 (Erişim Tarihi: 29 Temmuz 2025).

Bültenimize Abone Olun

[11] Ada Umay Cansız, “Bolu Kartalkaya Grand Kartal Otel Yangını Değerlendirme Raporu Yayımlandı”, 3 Şubat 2025, Arkitera, https://www.arkitera.com/haber/bolu-kartalkaya-grand-kartal-otel-yangini-degerlendirme-raporu-yayimlandi/ (Erişim Tarihi: 31 Temmuz 2025).

 

Kamu Politikası, Devlet Yönetimi ve Toplumsal Gelişim Merkezi (KAPDEM) NOTU:

Kamu Politikası, Devlet Yönetimi ve Toplumsal Gelişim Merkezi (KAPDEM) olarak bilimsel, akdemik ve profesyonel uzman yayınlarımız yanında okuyucularımızdan gelen görüş yazılarına da yer veriyoruz. Görüş yazıları akademik kategoride değerlendirilmediği için anonim hakem kontrolüne tabi tutulmamaktadır. Görüş yazıları, özgün görüşleri, düşünceleri ve hisleri yansıtmaktadır; belirli bir teorik çerçeve ya da ampirik veriye dayanmayabilir. KAPDEM kurumsal olarak ya da editoryal olarak katılmadığı ya da tamamen tersini düşündüğü yazıları da demokratik duruşu, çokseslilik ilkesi ve kişisel özgürlük ve sorumluluklara saygı ilkesi gereğince sansürsüz olarak yayınlamayı kurumsal kimliğinin ayrılmaz bir öğesi olarak görmektedir.

‘Görüş yazısı’ kategorisindeki yazılar, hukuki bir sorun içermediği sürece müdahale edilmeden, sadece imla ve yazım kurallarına uygunluğuna bakılarak yayınlanmaktadır.  Diğer yayınlarımız gibi görüş yazıları da KAPDEM’in kurumsal ve editoryal görüşlerini yansıtmayabilir.

İlgili İçerikler

KAPDEM Dijital

Kamu Politikası, Devlet Yönetimi ve Toplumsal Gelişim Merkezi (KAPDEM), Türkiye’de siyaset bilimi ve kamu yönetimi, kamu politikaları ile ekonomik, sosyal, kültürel ve toplumsal konulardaki temel kamusal, yönetimsel/idari/siyasi kararlara odaklı çalışmalar yapmak, projeler geliştirmek ve yenilikçi ve çözüm odaklı yaklaşımlara katkıda bulunmak üzere kurulmuştur. KAPDEM; tamamen bağımsız, tarafsız ve gönüllülük esasına dayalı olarak kurulmuş bir düşünce kuruluşudur. Herhangi bir siyasi parti, çıkar grubu, baskı grubu veya ulusal/uluslararası/ulus ötesi yapı ile organik bir bağı ya da ilişkisi yoktur. Bağımsız ve tarafsız kalmayı temel kuruluş ilkesi olarak benimsenmiştir.

Aboneliğiniz kaydedilemedi. Lütfen tekrar deneyin.
Aboneliğiniz başarıyla gerçekleşti.

BÜLTENİMİZE ABONE OLUN

Yayınlarımız, etkinliklerimiz ve 

duyurularımızdan haberdar olmak için 

abone olun

© KAPDEM 2025 | Tüm hakları saklıdır. İçerikler izinsiz olarak ve kaynak gösterilmeden kopyalanamaz, çoğaltılamaz ve başka mecralarda kullanılamaz.